“Bakma bana artık, dönme geriye”…
Bunlar Srebrenica’da öldürülen bir babanın son sözleriydi.
Yahut babasını Srebrenica’da kaybetmiş bir evladın bugünkü sözleri…
‘’Bana ‘merak etme’ demişlerdi, oysa bugün elimde babamdan kalan sadece üç kemiği var’’.
Bu yazıyı özellikle Srebrenica yıldönümü olan 11. Temmuz’da kaleme almadım. Çünkü hepimiz, ben dahil, o tarihte Srebrenica acısını en derinden yaşıyoruz ama, ya sonrası? Her şey unutuluyor mu? Bir tek mezarların başında kalanlar mı acıya direniyorlar? Bizler hemen ertesi gün hangi selfie paylaşsak derdine mi düşüyoruz?
Korkarım ki öyle.
Elbette hayatımız devam edecek, etmeli. Srebrenica’lı anneler bile, her gün çektikleri o acıyla bir şekilde hayatına devam ediyorlar. Ama Srebrenica sadece 11. Temmuz’da hatırlanacak bir şey de değil, o kesin.
Srebrenica’yı unuttuğumuz anda Suriye’de, Gazze’de olanlara insanlık açısından bakmayabiliyoruz. Öyle ki sosyal medyada Srebrenica için üzüntüsünü dile getirip, Gazze için Türkiye siyasetini karıştırıp bir şekilde ‘’uzaktan izleyelim’’ görüşünde olanları görüyorum. Oysa, insanlık için, tekrardan Srebrenica olmasın diye, Gazze’ye de, Suriye’ye de sesimizi yükseltmeliyiz. Ta 20 yıl sonra, artık geç olmuşken, Gazze için üzüntümüzü dile getirirsek, zamanında Srebrenica’yı güya koruyan BM’den ne farkımız olacak? Srebrenica’yı Sırpların eline teslim eden BM’nin özrü bugün pek bir şey ifade etmiyor.
11. Temmuz’da cenazesi kılınan 175 kişinin aileleri sadece o tarihte değil, sonrasında da aynı acıyı yaşıyorlar, mezarlarının başında kalan olanlar. Ya kayıplarının kemiklerini hala bulamamış olan aileler? Onları da seneye mi hatırlayacağız?
Bu hatayı yapmaktan vazgeçmeliyiz, çünkü Srebrenica sadece Bosna’nın acısı için değil, bugün dünyada yaşanan diğer insanlık acıları için de unutulamayacak bir örnektir. Onu hatırladığımız sürece insanlığa siyaseti bulaştırmayacağız, haksız yere öldürülen masum insanların acısını paylaşabileceğiz.
Srebrenica’yı andığımız günden sonrasında onu daha çok hatırlamalıyız. Gerek Srebrenica’lı anneler olsun, arkada kalan yetim çocuklar olsun, gerekse Suriye’de, Gazze’de katledilen masum insanlar olsun, hep bu pencereden bakmalıyız.
Yoksa dolu dolu iftar sofralarımızdan aldığımız keyif daha mı önemli? Günlük oruç açlığımızın daha çabuk geçmesi için yaptığımız vakit öldürmece daha mı değerli?
Biliyorum ki hepimiz bu sorulara ‘’hayır’’ diyeceğiz ama, uygulamada zayıf kalıyoruz. O yüzden bu mübarek günlerde belki de kendimizi sorgulamanın tam zamanıdır.
İnsanlığı belli bir tarihte mi aklımıza getiriyoruz?
İnsanlığa 20 yıl sonra mı el uzatıyoruz?
Vakit, dua vakti… Hem de şimdi… Hem de tüm insanlık için.
Yazar: Emine Ş. Kaşlı
Kaynak: on5yirmi5.com