Fatih Sultan Mehmet Han’ın Trebeviç üzerinden giriş yaptığı Saraybosna’nın damadıyım. Yahya Kemal’in memleketi Üsküp’te pek çok dostumuz var. Fakat Murad Hüdavendigâr’ı bağrına basan ve milli şairimiz Mehmet Akif’i bağrından çıkaran Kosova’nın, hem bendeki, hem de Türk tarihindeki yeri ayrıdır.
Kosova’dan gelen her haber, memleketimden gelen haber gibidir. Kosova’nın sevinci sevincimiz, hüznü hüznümüzdür. Bunun tersi de doğrudur.
İstiklal Harbi esnasında Türk toprağı olmayan Kosova, bir çok evladını gözü kapalı Çanakkale Cephesi’ne göndermiştir. Buna karşılık Türkiye, Kosova’nın bağımsızlığını resmi olarak ilk tanıyan ve ilk dış temsilciliğine ev sahipliği yapan ülke olmuştur.
Pek bilinmez ama, Sırp Çetnikler, Bosna Hersek’in ardından, Balkanlar’daki en büyük ikinci katliamı Kosova’da gerçekleştirmiştir. 15 Ocak 1999’da Priştina’ya 30 kilometre mesafedeki Reçak köyüne baskın düzenleyen Sırp Çetnikler, aralarında çocuk ve yaşlıların da olduğu 45 sivili katlettiler.Katliamın ardından bölgeye giden dönemin AGİT Kosova Misyon Şefi Willam Walker, insanlığa karşı işlenen bir suç olarak değerlendirdiği bu olayı dünyaya duyurmuştu.
Bu katliamı neden hatırlattım?..
Reçak katliamının 17’nci yıldönümünden sadece birkaç gün sonra, Obiliç’ten üzücü bir haber daha geldi. Haber şöyle…
Osmangazi Belediyesi, Murad Hüdavendigâr’ın şehit düştüğü Obiliç’te, Sultan Murad Kültür Merkezi inşa edecekti. Karar, Obiliç Belediyesi eski Başkanı Mehmet Kırasniçi döneminde alınmış. Fakat yeni başkan Cafer Gaşhi, kültür merkezine Sultan Murad ismi verilmesinden vazgeçmiş.
Meselenin trajik olan tarafı şu: (Miloş) Obiliç, Kosova Meydan Muharebesi’nde Murad Hüdavendigâr’ı şehit eden Sırp askerin ismidir.Yani Obiliç şehrinin ismi bu Sırp askerinden geliyor. Arnavut asıllı Belediye Başkanı Cafer Gaşhi, Obiliç’ten değil ama Sultan Murad isminden rahatsız.
Söylenecek en güzel sözü merhum Mehmet Akif söylemiş: “Nerede olsam karşıma çıkıyor bir kanlı ova / Sen misin yoksa hayalin mi vefasız Kosova”.
¥
Kosova, yıllarca devam eden özgürlük mücadelesinin ardından, 1999’da Sırp esaretinden kurtuldu. Dönemin Başbakanı Hashim Thaçi’nin Kosova Parlamentosu’nda okuduğu bildirgeyle, 17 Şubat 2008’de bağımsızlığını ilan etti. Fakat Sırbistan’ın, Kosova’nın yakasını bırakmaya niyeti yok.
Belgrad yönetimi, Uluslararası Adalet Divanı’ndan istediği kararı alamayınca, Kosova’da etnik alanlar oluşturmak ve Sırpların yoğun olarak yaşadıkları belediyeleri kendine bağlamak için çalışmaya başladı.
Sırbistan’ın asıl niyeti, Bosna Hersek örneğinde olduğu gibi, özerk bölgeler oluşturmak ve Ahtisaari Planı’nın Kosovalı Sırp azınlığa tanıdığı hakların üzerine çıkmak. Kosova içerisinde Sırp Belediyeler Birliği adında bir kurum oluşturmaya çalışması, bu niyetin bir neticesidir.
Sırbistan, bu kazanımları elde etmeye çalışırken, Kosova’nın tanınırlığını ve uluslararası kurumlara üyeliğini engellemekten de geri durmuyor. Bu girişimlerin son örneği, sadece üç oyla, Kosova’nın UNESCO üyeliğinin reddedilmesi oldu.
Belgrad yönetimi, Priştina üzerindeki etkinliğini artırmak için, Rusya ile AB arasındaki kutuplaşmayı da kullanıyor. Batılılar, Rusya’nın yörüngesinden çıkarıp, Sırbistan’ı yanına çekmek için oldukça anlayışlı davranıyor. Rusya da, aynı gerekçelerle, her platformda Sırbistan’ın hamiliğini yapıyor.
Rusya’nın, Güvenlik Konseyi daimi üyesi sıfatıyla, Kosova’nın BM üyeliğine karşı veto hakkını koz olarak kullanması, Sırbistan’ın elini güçlü tutuyor. Kosova’nın BM üyeliği, Sırbistan’ın bu ülke üzerindeki etkinliğini önemli ölçüde azaltacaktır.
Kosova, dışarıda Sırbistan-Rusya-AB şer üçgeni ile mücadele ederken, içeride de muhalefetin yıkıcı faaliyetleri ile baş etmeye çalışıyor. Kosova muhalefeti, iktidarın Sırbistan ve Karadağ ile imzaladığı anlaşmaların ulusal egemenliği ihlal ettiği gerekçesiyle, gayrı ahlaki ve yasadışı tüm eylemlere başvuruyor.
Kosova muhalefeti, başlangıçta sıra dışı olan eylemlerini şiddet boyutuna taşıdı. Muhalif milletvekilleri meclis oturumlarının gerçekleştirildiği salonlara gaz bombaları atarken, destekçileri de Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Bakanları gayriahlaki şekillerde resmeden grafitileri duvarlara çiziyorlar. Devlete ait kurumları ve araçları da tahrip edip, ateşe veriyorlar.
Muhalefet, hükümetin imzaladığı anlaşmaların devlete zarar verdiğini söylüyorsa da, aslında kendi ayağına sıkıyor.
Aslına bakılırsa, muhalefetin tek beklentisi anlaşmalardaki imzaların geri çekilmesi değil. Aynı zamanda, PDK-LDK Hükümetini düşürmek ve erken seçim kararı aldırmak istiyorlar. Fakat yenilen pehlivan güreşe doymazmış. Yapılan anketler, muhtemel bir erken seçimde, mevcut siyasi dağılımdan farklı bir netice çıkmayacağını işaret ediyor.
Kosova muhalefeti, “dostlarıyla uğraşanlar, düşmanlarıyla savaşamazlar” sözünü kulağına küpe edip, hızlı bir şekilde kendine gelmeli. Aksi halde Sırbistan, Allah göstermesin, esaret zincirini yeniden Kosova’nın boynuna vurabilir.
Bosnahersek.ba, Ayhan Demir, 23.02.2016.