Genç bir ülke Bosna. Yeni doğdu. 21 sene evvel. Genç olduğu kadar yaşlı da. Bin yıllık, belki daha da eski. Ama bin sene önce ilk defa ismine rastlıyoruz Ban Kulin ahitnamesinden. Tarihi; eskilere uzanan ülke, vesselam.
O günün modası; krallıklar ülkesi. Tuhaf bir moda, değil mi? Bosna krallığı dedik. Krallığın son kalesi Osmanlılar tarafından fethedilince, krallıktan imparatorluğa geçiş yaptı. Bu geçiş 1460’lı yıllarında oldu. İstanbul’un fethinden yaklaşık 10 sene sonra. Trabzon’un fethiyle aynı yıl. İstanbul-Trabzon, İstanbul-Bosna mesafe aynı.
Bir hikaye anlatılır Bosna’nın fethiyle alakalı. Fatih Sultan Mehmet, Bosna’nın ovalarına gelir. “Onların hayallerinin ulaşamayacağı yerlere bizim gücümüz ulaşır” diyen Fatih, bir saatte fethedebilecekken burayı, beklemeyi tercih eder. Çadırından üç gün çıkmaz, Allah’tan bir işaret bekler. Allah’a dua eder üç gün boyunca. Duası şöyledir: “Allah’ım eğer bu şehirde kıyamet gününe kadar ezanlar okunacaksa, bana bir işaret göster ki, bu şehri fethedeyim!” Ve üçüncü gecede bir rüya görür. Rüyasında Ebu Bekir, Osman ve Ali bir ateşin etrafındadır. Büyük bir heyecanla uyanan Fatih rüyasını Akşemsettin’e yorumlattırır. “Bosna’yı fethedeceksin” diye başlar Akşemsettin sözlerine, “Gördüğün ateş Bosna’da her zaman İslam’ın, Ebu Bekir o topraklarda her zaman İslam’a sadık insanların, Osman orada büyük alimlerin, Ali de İmparatorluğa büyük hizmet verecek insanların olacağına işarettir. Keşke Ömer’i de görseydin rüyanda çünkü onu görmemen o topraklarda her zaman haksızlığın olacağına ve kendi toprakları uğruna her zaman savaşacaklarına işarettir.”
Ve fetheder Fatih Bosna’nın toprağını, gönlünü, gökyüzünü.
Sevmişti Bosnalı Osmanlıyı. Neden sevmesindir ki; o kadar han, hamam, cami, medrese, yol, meydan inşa edildi, şehir kuruldu. Trabzon’dan çok Bosna’ya yatırım yapıldı. Altın dönemini yaşamıştır Bosna, Osmanlıyla. 1460-1878; Bosna’nın altın dönemi. Bunu kim inkar edebilir ki?
1878 sonrası ise kanlı tarih. Sırasıyla Avusturya-Macaristan, Yugoslavya’nın içindeki üçüncü sınıf muamelesidir Bosna’nın gördüğü. Boyun eğmeyişidir bunun asıl sebebi. Eğenler yaşamıştır kral gibi. Günümüzde bazılarının Yugoslavya özlemi bundan kaynaklanır. Ama dinini, dilini, kimliğini yaşatmak isteyenler için aynı şey söylenemez. Lakin HAK GELİR, BATIL ZAİL OLUR. Dünyanın kuralıdır bu. Bu süreçte ise herkes kendine yakışanı yapar.
Ve Bosna’nın yeniden doğduğu 1990’lı yıllar. Kanlı doğum. Bosna tarihinin dönüm noktası, dünya tarihinin kara lekesi. ‘Seyirci kalmış’, derler, ‘dünya Bosna’daki son savaşta.’ Yanlış! Dünya bildiğin taraf tuttu.
Sonuç; Bosna bir şekilde varlığını ispatladı. Şu an var ve var olmaya devam edecek. Bu kadar iddialı cümleyi dedirten Fatih’in duasıdır. Diliyle, tarihiyle, kültürüyle ve bütün zenginlikleriyle yıldız olmaya aday ülke.
Bosna tarihi demişken, Bosna’da piramitlerin olduğunu biliyor muydunuz? Gelecek yazımızda.
Yazar: Samir Vildiç