Markale Katliamı, Saraybosna’da bulunan Markale Pazarında Bosna Savaşı döneminde Sırp Cumhuriyeti Ordusu tarafından düzenlenen katliamlardır.
Bosna Savaşı sırasında Markale Katliamı olarak anılan iki olay meydana gelmiştir. Birincisi 5 Şubat 1994’te Saraybosna’daki Markale Pazarı’na kalabalığın en yoğun olduğu öğle vakitlerinde Sırp birliklerinin 120 mm’lik havan topuyla gerçekleştirdiği saldırıdır. Katliamda 68 kişi hayatını kaybetmiş, 144 kişi yaralanmıştır. Sırp Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Radovan Karadziç, saldırının akabinde düzenlediği basın toplantısında, bombalama eyleminde hiçbir sorumlulukları olmadığını iddia ederek, “Bu katliam, Müslüman liderliğinin soğukkanlı bir cinayetidir.” demiştir.
Markale pazar yeri katliamı
5 Şubat 1994 tarihinde Bosna-Hersek’in başkenti Saraybosna’daki Markale pazar yerine saat 12: 00 sularında havan topu ile yapılan saldırıda 68 kişi hayatını kaybetmiş, 144 kişi de ağır yaralanmıştı. Sırp Cumhuriyeti Ordusu bünyesindeki Saraybosna-Romaniya Alayı’nın o dönemde komutanlığını yapan Stanislav Galiç, Lahey’deki Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi’ndeki yargılanmasında başkent Saraybosna’da işlenen katliamlardan sorumlu tutulmuş ve müebbet hapis cezasına çarptırılmıştı.
1992’den 1995’e kadar süren “Bosna Savaşı” boyunca tarihte eşine ender rastlanan katliamlar yapılmış, 250.000’in üzerinde Müslüman Boşnak, Sırplar tarafından tüm dünyanın gözleri önünde öldürülmüştü. Bu süreçte milyonlarca Müslüman Boşnak evlerinden sürülmüş, elli bin civarında kadın tecavüze uğramıştı. ABD, BM, NATO ve özellikle de Batı kamuoyu dört yıl süren savaşın sonuna kadar yapılan tecavüz, katliam ve soykırımları seyretmekle yetinmişti.
Videoyu izleyin, yazıyı okuyun ve paylaşın.
Saraybosna’daki olaylar unutulmasın!
Müdahale için Srebrenica Soykırımı bile yetmemişti
O kadar ki 5 Temmuz 1995 Çarşamba gününden itibaren, Birleşmiş Milletler tarafından “güvenli bölge” ilan edilmiş olan “Srebrenica”ya saldırmaya başlayan Sırpların 8000’den fazla Müslümanı etnik temizliğe tabi tutması bile silahlı müdahale için yeterli olmamış, sadece kınama açıklamalarıyla yapılmıştı. “Srebrenica”dan sorumlu Hollandalı BM birliklerinin komutanı Thomas Karremans da, “kenti terk etmeden önce Sırp Komutanı General Ratko Mladiç’le “askeri diplomasi gereği kadeh kaldırırken, Müslümanlara yapılan soykırımı görmezden geldiğini göstermişti.
Markale Katliamları
ABD, BM ve NATO’yu harekete geçiren olay ise 28 Ağustos 1995’te yaşanmış, Sırpların havan topu saldırısı sonucunda Saraybosna’daki “Markale Pazarı”na düşen top mermileri, 37 kişinin ölümüne, 85 kişinin yaralanmasına neden olmuştu. Görgü tanıklarının “pazar yeri bir anda parçalanmış vücutlarla kaplandı” sözleriyle anlattıkları bu saldırıdan bir buçuk yıl önce 5 Şubat 1994’te de aynı pazar Sırplar tarafından bombalanmış ve 68 kişi hayatını kaybederken, 144 kişi yaralanmıştı. Sırp Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Radovan Karadziç, bu ilk saldırının akabinde düzenlediği basın toplantısında, bombalama eyleminde hiçbir sorumlulukları olmadığını iddia ederek, “Bu katliam, Müslüman liderliğinin soğukkanlı bir cinayetidir.” Demiş, katliamın Boşnak yönetimi tarafından “Batı kamuoyunda Sırp düşmanlığı uyandırarak kendilerini suçlamak ve Bosnalı Müslümanların yabancı güçlerin müdahalesini sağlamak amacıyla planlı olarak gerçekleştirildiğini öne sürmüştü.
sarajevo-markale-market-massacre-1995
ABD: “Saldırıya mutlaka askeri karşılık verilmeli”
28 Ağustos 1995’teki II. Markale Katliamı, Paris’te sürdürülen barış görüşmelerinin yoğunlaştığı bir devrede yapıldığı için Aliya İzzetbegoviç, Sırpların cezalandırılmaması halinde barış görüşmelerinden çekilecekleri uyarısında bulunarak “Bunu Sırplara ödeteceğiz” demişti. Katliamın ardından ABD, Almanya. İngiltere ve Rusya saldırıyı kınarlarken ABD “Saldırıya mutlaka askeri karşılık verilmeli” görüşünü belirtmeye başlamıştı.
Türkiye’nin tavrı ne olmuştu
Sırplara karşı bir harekat hazırlığından söz edilmeye başladığı sırada Başbakan Tansu Çiller: “Bosna-Hersek’te yaşanan son Sırp vahşetinden sonra tüm dünyanın ayağa kalkması gerektiğini belirterek: “Artık öyle bir safhaya gelmiştir ki bütün dünyanın ayağa kalkması gereği var. Bundan sonra artık Batı’ya sadece “Bu vahşeti seyretti” demezler. Tarih bizzat Batı’yı suçlu bulur. Bosna’ya kuvvet indirme zamanı gelmiştir. Ben diyorum ki biz Türkiye olarak hazırız bütün büyük devletlere de bu çağrıyı yineliyorum. Gelin bu vahşeti beraberce durduralım. Çünkü ambargoyu kaldırmayacaksın, aşağıya inmeyeceksin, bırakacaksın bütün masum İnsanlar katledilsin. Tekrar ediyorum, artık bu tarihi olay olmanın ötesine geçmiştir. Bir insanlık dramıdır. Burada tarih Batı’yı sadece seyirci kalmakla suçlamaz. “Batı için suçlunun ta kendisidir” der. Cesur kararlar zamanıdır.”açıklamasını yapmıştı.
Sırplar: NATO operasyonu “çılgınlık”
Neticede iki gün sonra NATO birlikleri düzenledikleri bir seri operasyonla Sırp askeri hedeflerini, “Sırpların barış görüşmelerine devam teklifi ve Rusya’nın itirazına rağmen” vurmaya başlamıştı. NATO’nun İtalya’daki Aviano üssünden havalanan savaş uçaklarıyla, aynı anda ABD’nin Adriyatik’te bulunan Theodore Roosevelt uçak gemisinden havalanan jetler, ilk aşamada Saraybosna, Tuzla, Gorazde ve Mostar’daki Sırp askeri mevzilerini bombalamıştı. İki aşamalı operasyonun ilk aşamasında Sırplara ait hava savunma bataryaları, iletişim merkezleri ve radarların kullanılmaz hale getirilmiş, ikinci aşamada BM Barış Gücü (UNPROFOR)a bağlı topçu birlikleri de Saraybosna’nın İgman Dağı’nda mevzilenmiş olan Sırp ağır silahlarını yok etmişlerdi.
Harekatın Sırp silahları susturuluncaya kadar süreceğini açıklayan NATO Genel Sekreteri Willy Claes, “Sırplar uzlaşmaz tutumlarını sürdürürse daha ağır hava akınları düzenlemeye hazırız” açıklamasını yapmış, NATO’nun operasyonu hem Bosnalı Sırpları hem de Yugoslavya yönetimindeki Miloseviç’i şaşkına çevirmişti. Sırpların “çılgınlık” olarak niteledikleri operasyona en sert tepkiyi ise Rusya, Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetimi vermişti.
Rusya Acımasız NATO saldırısından kaygı duymuştu
Rusya, BM Güvenlik Konseyi’ni toplantıya çağırmış, Devlet Başkanı Boris Yeltsin, NATO saldırısını olduğu kadar, Sırpların güvenli bölgeleri hedef alan eylemlerini de kınadığını bildirirken “acımasız” NATO saldırısından dolayı büyük kaygı duyduğunu açıklamıştı. Yunanistan ise askeri faaliyetlerden değil diyalogdan yana tavır alınması gerektiğini belirtmiş, Kıbrıs Rum Yönetimi de Sırplara karşı düzenlenen saldırıyı kınamıştı. II. Markale Katliamı’ndan sonra başlayan Hırvat, Boşnak ve NATO operasyonları karşısında uzun süre dayanamayan Sırp birlikleri, Ekim 1995’te teslim olmuştu.
29 yıl önce yaşanan Markale pazar yeri katliamında babasını, annesini, eşini, kardeşini, oğlunu, kızını, gelinini ve daha bir çok yakını kaybeden kurban yakınları katliam hakkında konuştu.
1994 yılındaki katliamda yengesi Rasema’yı kaybeden Alimasa Katan gözyaşları içinde AA muhabirine yaptığı açıklamada, “Onu kardeşim gibi seviyordum. Her seferinde buraya gelip onun ruhu için dua ediyorum. Ben onun görümcesiyim, o benim yengem. Biz birlikte yaşıyorduk. Onu kardeşim gibi seviyordum. Onun hayatını kaybettiği o gün, benim hayatımdaki en acı gündü” diye konuştu.
Katliamda babasını kaybeden Mirsada Şaçiragiç ise emekli olan babasının ufak tefek işlerle uğraştığını ve katliamın yaşandığı o gün de para kazanmak amacıyla Markale’ye geldiğini söyledi. Babasının, saldırının ardından ağır yaralı olarak Almanya’ya nakledildiğini belirten Şaçiragiç, geçirdiği 10 ameliyata rağmen babasının hayatta kalmayı başaramadığını ifade etti.
Katliamın yaşandığı 5 Şubat 1994 günü eşini kaybeden ve bugünkü anma törenlerine torunuyla birlikte gelen Dika Begiç ise katliamın yaşandığı gün eşinden dışarı çıkmamasını istediğini, ancak her şeye rağmen onun evden çıktığını ve bir daha da geri dönmediğini söyledi.
Begiç, “Ben ona gitmemesini söylemiştim. İşi olduğunu ve gitmesi gerektiğini söyledi. Her yıl acım daha da büyüyor. Oğlum ve kızım olmasaydı hayata tutunamazdım” diye konuştu.
Katliam günü Markale’de bulunan ve patlamada ayağından yaralanan Abid Koçeviç ise o günü hala dün gibi hatırladığını söyledi.
Koçeviç, “Çorbada kullanmak için biber satın almak üzere Markale’ye gelmiştim. Patlamada ayağımdan yaralandım. Kendime geldiğimde etrafımda beton üzerinde yatan insanlar gördüm. Sonra Markale’ye bombalı saldırı düzenlendiğini gören insanlar bizi hastanelere nakletmek üzere olay yerine gelmeye başladı. Beni kırmızı bir arabayla Koşevo Hastanesi’ne götürdüler. Sonra durumun ağır olduğu için Almanya’ya gönderildim” dedi.
1992-1995 yılları arasında gerçekleşen Saraybosna kuşatması sırasında yaralan Silvana Mariç isimli vatandaş, konuşmasında bugün resmi makamların yanı sıra tüm Saraybosnalılar’ın da savaş kurbanlarını andığını belirtti.
Bugün kendisinin savaşta hayatını kaybeden ve yaralananlar adına konuştuğunu söyleyen Mariç, “Ben bugünlerde hala o günü yeniden yaşıyorum” dedi.
Konuşmasında yaralandıktan sonra kendisine yardım eden insanlara da değinen Mariç, bu insanlar olmaksızın bugün birçok şeyin daha farklı olabileceğini söyledi. Saraybosna’da yaşamaya devam etme kararını 1993 yılında hastaneden taburcu olduğunda aldığını belirten Mariç, “Saraybosnalılar ve Saraybosna’nın sıcaklığı ruhumu iyileştirmemde yardımcı oldular” dedi.