Şehit arkasından ne ağlar, ne ağıt yakarız. Şehit arkasına sığınır, şefaat dileriz. Arkasından Kur’an okumaz, ruhuna cüz dağıtmayız. Şayet Kur’an dirilere okunur, dirileri eğitir. Ama mübarek, şehitler zaten diri. Kur’an okumaya devam.
Çanakkale veya Bosna. Adı mühim değil. Eskiden buna Bedir diyorlardı. Mesele önemli. Mesele hep aynı; tarih, mekan ve adı farklı. Mesele inanç meselesi. Çanakkale’ye saldıranlarla Bosna’ya saldıranların amacı aynı: Müslümanları yok etmek.
Çanakkale’de beş bin yada sekiz bin Boşnak’ın şehit düştüğü araştırmaların ne önemi var ki? Bosna savaşında 250 bin Türk şehit düştüğü gibi, Çanakkale savaşında da 250 bin Boşnak şehit düştü. Şayet Bedir’de de 14 Boşnak şehit düştü. Hepsi ceddim.
Senaryo da hep aynı aslında. Bu aralar arkadaş olduğumuz ‘Asırlık Destan Çanakkale’ kitabı anlattı: Uzun zaman yıpratılan Osmanlı ve İslam Dünyası artık sırtını duvara dayamıştı. Bunu fırsat bilen uzak yakın bütün düşmanlar yırtıcı hayvan misali çökmüş Çanakkale üzerine. En fazla üç hafta sonra Büyük Batı’nın İstanbul şehri sokaklarında dolaşmaktı plan.
Bosna’daki senaryo neydi: Üç hafta içinde Büyük Sırbistan’ın Sarayevo şehri sokaklarında dolaşmak. Bedir Savaşının senaryosu da aynı.
Gözyaşıma neden olan tevafuk ki Bedir, Çanakkale ve Bosna savaşların üçü de mart ayında başladı.
Onlar senaryo yazıyor da biz boş mu duruyoruz? Ne münasebet. Senaryonun alasını yapıyoruz. Senaryomuz Enfal suresinin 30.ayetinin tefsirinde gizli.
Sözüm bize: Gün Fatih’i bekleme, Aliya’yı bekleme günü değil; gün Fatih olma, Aliya olma günüdür! Gün tarihle övünme günü değil, tarih yazma günüdür! ‘Allah bizimledir’ diyebilme günüdür!
Müslüman kalabilmemiz için Bedr’in çöllerinden Bosna’nın dağlarına kadar kanını feda eden ey şehit kardeşlerim;
YA BİZE ŞEFAAT EDİN YADA ARANIZA KATILMAMIZA MÜSAADE BUYURUN.