TAKDİM
Şair ve yazar Mehmet Aycı’nın “İki yüz” adlı kitabında Bahadır İslam, şöyle anlatılıyor:
“Bahadır… Boyu posu, duruşu bakışı, gözü kaşı, karşılaştığı her insana güven veren bir adam… Hani “dağ gibi” derler ya, onlardan… İnsanlar arasında bahadırlığıyla seçilenlerden… Bir ahir zaman akıncısı… Kılıcına merhamet suyu verilenlerden… Yanında yürürken dünya üzerinize gelse kendinizi güvende hissedeceğiniz nadir insanlardan… Gözleri Balkan yeşili… Yangın düşünce gözleri de kalbi de kan ağlayanlardan… Safi gözyaşından bir hançer çalışıyor içinde bir yara gördüğünde. Sadece gözleri değil, rüyaları da Balkan yeşili… Bosna Savaşında, savaşın en çetin günlerinde, kuşatma altındaki Saraybosna’da Lokman Hekim’in sünnetini devam ettiriyordu. Sardığı her yarayla duygusal bağı var…”
Bahadır İslam, Bosna savaşı sırasında gönüllü olarak gittiği kuşatma altındaki Saraybosna’da mazlum Boşnakların yaralarına derman oldu. Aradan yıllar geçse de Bahadır İslam’ın Bosna ile bağı hiç kopmadı. Srebrenitsa’nın efsanevi komutanı Naser Oriç’in 10 Haziran’da İsviçre’de tutuklanmasının arka planını Bahadır İslam’la konuştuk.
Bosna Dayanışma Grubu Başkanı Dr. Bahadır İslam’la mülâkat
“Bosna’da Naser Oriç’le ilgili gelişmeler, Suriye’de başlatılan etnik temizlik, Mısır’daki emperyalist işbirlikçi darbe güçlerinin Mursi ve arkadaşlarıyla ilgili hükümlerinin, Türkiye’deki son seçimlerle ilgisinin AK Parti’nin gücünün biraz zayıflamasının bile İslam düşmanlarını nasıl cesaretlendirdiğinin göstergesidir”
Haklı iken suçlu duruma düşmemesi, masumların savaş suçlusu gösterilmemesi için Boşnakların uluslararası hukukla ilgili çok güçlü kurum ve kuruluşlara sahip olması ve bu konuda dost ülkelerden resmi ve sivil anlamda profesyonel yardım alması gerekir
***
Naser Oriç’in hukuku ciddi anlamda savunulursa, onun savaş suçlusu değil bir kahraman bir vatansever hatta bir insan hakları savunucusu olduğu ortaya konulabilirse en azından dünya kamuoyu nezdinde bu tiyaytro sonlandırılır, bu masa başı oyun bozulur. Belki benzeri oyunların sahnelenmesi bile engellenir.
Bosna Hersek’te Srebrenitsa soykırımının 20. Yıl dönümü törenleri yaklaşırken Srebrenitsa’nın efsanevi komutanı Naser Oriç’in İsviçre’de tutuklanmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Zamanlama manidar deyiminin en çok yakıştığı tarihte, yurdunu ve milletini işgalcilere karşı savunan bir kahramanın savaş suçuyla tutuklanması, Bosna’nın yakın tarihini ve siyasi gidişatını sert bir şekilde değiştirme gayretidir. Günümüzde aşikar hale gelen dünya Müslümanlarına yönelik topyekün saldırı, işgal ve imha hareketinin son dalgasının başlangıç yeriydi Bosna Hersek, daha sonra Çeçenistan, Kosova, Afganistan ve Irak’la devam etti, son yıllarda ise Suriye başta olmak üzere tamamı Müslümanların ülkelerinde devam ediyor. Dünyadaki çatışmaların yüzde yüzü İslam coğrafyasında cereyan ediyor. Duamız odur ki son seçimde ülkemizde beliren siyasi istikrarsızlık ihtimali son yıllarda Türkiye Cumhuriyeti’nin mazlum milletlere yönelik dış siyaset uygulamalarını sekteye uğratmaz. Dolayısıyla yardım bekleyen kardeşlerimize kol kanat germeye devam ederiz. Aksi halde 12 yıl öncesine kadar süregelen ve dışarda olup bitenle, kardeşlerimizle, dindaşlarımızla, soydaşlarımızla ilgilenmemeyi düstur edinen dış siyaset anlayışı yeniden egemen olur ve bizleri biz olmaktan çıkarır. Bosna’da Naser Oriç’le ilgili gelişmeler, Suriye’de başlatılan etnik temizlik, Mısır’daki emperyalist işbirlikçi darbe güçlerinin Mursi ve arkadaşlarıyla ilgili hükümlerinin, Türkiye’deki son seçimlerle ilgisinin AK Parti’nin gücünün biraz zayıflamasının bile İslam düşmanlarını nasıl cesaretlendirdiğinin göstergesidir.
Bosna’daki savaş sırasında çok sayıda savaş suçlusu Sırp dışarıda gezerken ülkesini savunan Boşnaklar’ın tutuklanması ile Sırbistan ve Sırplar neyi amaçlıyor?
Zeytinyağı gibi üste çıkmayı hedefliyorlar. Tarihi ve tarih üzerinden hukuku ve yaptırımlarını değiştirmeyi amaçlıyorlar. AB’ye girmek için görünürde mıntıka temizliği yapıyorlar. Bunun ilk şartı da çok ağır bir cürüm olarak kabul edilen soykırımcı olma ihtimalinden sıyrılmak. Bu sebeple tarihi ve hukuki gözbağcılık yaparak ‘Bosna’da bir iç savaş yaşandı ve herkes birbirini katletti yani günahlarımız eşit’ görüntüsünü ve algısını yerleştirmeye çalışıyorlar. Bu konuda da efendilerinden epeyce yardım alıyorlar.
Bosna’da özellikle ülkesini savunan Boşnaklar’ın bu duruma düşmemesi için neler yapılması gerekiyor?
Akı kara, karayı ak göstermek gücüne ve kabiliyetine sahip uluslararası hukuk sisteminde yüzde yüz haklı olduğunuzda dahi hukuk, medya ve uluslarası ilişkiler alanında çok güçlü olmanız gerekir. Unutturularak ve algı mühendisliği yaparak çalışan bu mekanizmaya müdahil olmassanız eğer;
1. Binlerce Sırp ve Hırvat savaş suçlusu dünyanın her yerinde elini kolunu sallayarak gezerken ülkesini işgal eden, halkını soykırımdan kurtarmaya çalışan gerçek bir kahramanı suçlu gibi gösterebilirler. 2. BM korumasındaki Bosna Hersek Başbakan Yardımcısı Hakkı Turayliç’i 1993 yılında BM askerlerinin önünde onların elinden alarak makineli tüfekle kurşuna dizerler. Dünya da bunu hiçbir şey olmamış gibi seyreder, unutur ve unutturmaya çalışırlar. 3. Bosna Dışişleri Bakanı İrfan Ljubijankic’in helikopterini düşürerek şehit ederler. Çetniklerin telsiz konuşmalarının tamamını duyabildikleri halde gel denildikleri halde müdahil olmayan uluslararsı güç burda da kulağının üstüne yatar. 4. Gerekirse savaşarak Srebrenitsa’yı koruma mecburiyetinde olan Hollanda Birliği tek kurşun atmadan Sırp Çetnik komutanlarıyla kadeh tokuşturarak, ve saldırganların lojistik ihtiyaçlarını da karşılayarak 30 bin insanı katiller ordusuna teslim ederek soykırıma ortak olur, soykırım yardakçılığı yapar. On yıl sonra onlar Hollanda hükümeti askerlik mesleğinin yüz karası bu birliğe üstün hizmet madalyası verir.
Haklı iken suçlu duruma düşmemesi, masumların savaş suçlusu gösterilmemesi için Boşnakların uluslararası hukukla ilgili çok güçlü kurum ve kuruluşlara sahip olması ve bu konuda dost ülkelerden resmi ve sivil anlamda profesyonel yardım alması gerekir. Tabi ki aynı oranda yardım dış siyaset ve medya alanında da gereklidir ve söz konusu Bosna olduğundan bu yardım en çok bizim yani Türkiye’nin üzerine vazifedir. Türkiye’nin bu ve benzeri vazifeleri hakkıyla icra edebilmesi için de istikrarlı bir siyasi yapılanmaya güçlü ve ulusalcı değil millici anlayışa sahip iktidara ihtiyacı vardır. Birçok konuda olduğu gibi bu mevzuda da güçlü STK’ların önemi çok fazladır. Hem bizde hem Bosna’da.
Son olaylar bazında Bosna’daki savaş komutanı Naser Oriç’in tutuklanması Sırbistan’ın Srebrenitsa soykırımındaki rolünü uluslararası arenada etkiler mi?
Naser Oriç’in hukuku ciddi anlamda savunulursa, onun savaş suçlusu değil bir kahraman bir vatansever hatta bir insan hakları savunucusu olduğu ortaya konulabilirse en azından dünya kamuoyu nezdinde bu tiyaytro sonlandırılır, bu masa başı oyun bozulur. Belki benzeri oyunların sahnelenmesi bile engellenir. Başka tür şeytanlıklar üretmek zorunda kalırlar. Yok eğer Naser Oriç ve benzerleri savaş suçlusu olarak hüküm giyerse yani tarihi hakikatleri ters-yüz etme metodu galip gelirse, Sırplar en görünür yerden Srebrenitsa üzerinden kendilerini aklamaya başlarlar. Cesaret bularak diğer katliam alanlarından da haklı çıkmaya yönelik atraksiyonlara devam ederler. Aynı metodu medya üzerinden tarihi kayıtlara da uyguladıklarından ve bu konuda dünya egemenlerinden destek gördüklerinden en fazla bir nesil sonra Srebrenitsa da unutulur Bosna da.
Bosna’da savaşın üzerinden 20 yıl geçmesine rağmen adaletin gerçekleştiğine inanıyor musunuz? Bu adaletin gecikmesindeki en büyük neden nedir?
Bosna’da adaletin A’sı dahil henüz tecelli etmemiştir. Temel, adaletsizlik üzerine kurulduğundan üzerine yükselen realite de pizza kulesi gibi eğri gitmekte. Bu sebeple hedef adaleti sağlamaksa eğer işe Bosna’nın yakın tarihini doğru okumakla başlanması gerekir. Bunun ilk şartı da hukuku etkileyecek olan üç temel hakikatin kabul edilmesidir. O da şudur: İddia edildiği gibi Bosna’da bir iç savaş yaşanmamıştır. ‘Doğru hüküm cümlesi şöyledir: Bosna komşusu olan iki ülke tarafından içerdeki işbirlikçilerinin de katkılarıyla saldırıya uğramış ve bu durum dünyaya ısrarla bir iç savaş gibi takdim edilmiştir.’ Işte bu yanlış takdim uygulanmak istenen adaletsizliğin ilk ayağıdır. Çünkü bu ön Kabul uluslararsı hukuku etkilemektedir.İkinci hakikat Srebrenitsa’daki katliamın bile lütfen soykırım olarak kabul edilebildiğidir. Onu da faili meçhul olarak. Halbuki bütün dünya gördü ve duydu ki bu soykırmın arkasında Sırbistan vardır. Fakat esas mesele bu kadar ile de bitmez, bitemez. Hakikati işaret eden hüküm cümlesinin şöyle kurulması gerekir: ‘yalnız Srebrenitsa’da değil Bosna Hersek topraklarının tamamında 1992 – 1995 yılları arasında Çetnikler ve Ustaşalar tarafından Boşnaklara soykırım uygulanmıştır.’ Ayrıca uluslararası güç Bosna’ya savaş zamanında uyguladığı haksız silah ambargosu, ve saldırganlara müdahale etme konusunda icat ettiği sayısız ek süreler de saldırganlara sağladığı fırsatları tanımaları ve emirlerindeki silahlı gücün seyirci kalmak bir yana yer yer ve zaman zaman yardımlarıyla arzulanan hedefte çok önemli rol üstlenmiş ve ölüme karşı sıtma mertebesindeki Dayton Anlaşması’na Boşnakları icbar etmiştir. Hem de bütün olumsuzluklara rağmen ve Boşnaklar ülkenin tamamını kurtarma arefesindeyken. Bu anlaşmanın temel felsefesinde, kanaatimize göre 1992–95 arasında yaşanan savaşta elde edemedikleri neticeyi , barış varken ve ülke bütünlüğünü muhafaza ediyormuş gibiyken uzun vadeye yayarak saldırgan taraflara yeni fırsatlar vermeye dayanmaktadır. Dolayısıyla Bosna Hersek’te adaletin gerçekten sağlanmasının şartı bu temellerin düzeltilmesi, Dayton Barış Antlaşmasının kaldırılması veya en azından bu düzeltilen temeller üzerine yeniden bina edilmesinden geçmektedir. Realize edilme ihtimali ise Boşnakların haliyle de Türkiye’nin gücüyle doğru orantılı olacaktır.
Ömer Çetres