Camiler, mescitler, yine camiler ve minareler… Bosna, bir fotoğraf karesine beş minarenin birden sığdırılabildiği ender İslâm diyarlarından biri.
Hem Avrupalı, hem Müslüman. Bosna-Hersek anayasası laiklik prensibine saygılı ama dini hayata bahşedilen hürriyetler, bizim gibi Türkiye’den gelmiş ziyaretçileri şaşırtacak derecede müsamahakâr.
Pek çoğumuz, eski Yugoslavya’nın Adriyatik Denizi’ne yakın kısmında Bosna diye bir ülke olduğunu ve orada Boşnak Müslümanlarının yaşadığını 1992 yılında patlayan o zalim iç savaş esnasında öğrendik; Bosna, o acı vesileyle zihin haritamızda yer tuttu. Aynen, 2005 yılında Sumatra adasının kuzeyinde Açe diye bir yerin ve halkın varlığını da ancak depremden sonra çılgına dönen tsunami dalgalarının yaptığı tahribattan sonra öğrendiğimiz gibi. Bosna’daki Boşnak Müslümanlarının bizim Anadolu Müslümanlığından hayli farklı, daha sâkin, geniş kavrayışlı bir İslâm yorumunu hayata geçirdiklerini fark ediyor, o insanları ve yakınları daha yakından tanıyıp görmek istiyordum. 12 Mayıs’ta başlayan ve altı gün süren Saraybosna merkezli Bosna seyahatimiz, bu açıdan çok ilginç gözlemlere sahne oldu.
YEŞİLE SAYGILI, EV YAPMAYI BİLEN BİR HALK
Uçak penceresinden görünen ilk izlenim: Bosna, her köşesiyle yemyeşil bir ülke; zümrüt gibi. Anadolu’da bir lütuf eseri olarak rastladığımız istinai yeşil örtü, Bosna’da adeta genel kural. Karadeniz sahillerinde ve özellikle Hopa-Artvin arasındaki kısa yeşillik şölenine, Bosna’yı gezerken her yerde rastlayacaksınız.
İkinci farklılık, Bosnalıların, Avrupa’nın çok yerinde olduğu gibi kendilerine mesken kurarken tabiata ve insani boyuta saygıda kusur etmemeleri. Üç katı geçmeyen, yeşillikle çevrili, sivri çatılı şirin ev tipi, Bosna’da göreceğiniz en karakteristik görüntülerin başında geliyor. Bosnalıların rant hırsıyla çevrenin canına okumayı hâlâ akledememiş olmaları garip!
KOY PASAPORTU CEBİNE; VER ELİNİ BOSNA
Saraybosna, yılın bu mevsiminde Türkiye’den gelen ziyaretçilerle dolup taşıyor. Bosna-Hersek ve Hırvatistan’la yapılan anlaşma sonucunda karşılıklı vize muafiyeti sağlandığı için pasaportunu ve yol harçlığını cebine koyanlar rahatlıkla bu güzel yerleri gezebiliyor.
Saraybosna, içinden temiz ve köpüre köpüre akan bir nehrin geçtiği bir şehir; benim nazarımda bir şehrin yaşanılırlığını tayin eden ölçülerden biri de o şehrin akarsularına iyi davranması; bizde olduğu gibi ayıbını gizlercesine üstünü betonla kapatıp kanalizasyon atık yeri haline getirmesi değil!
ŞEHRİN KALBİ VE RUHU BU KABRİSTANDA
Bu şehrin kalbi, Başçarşı’ya iki yüz metre mesafede bir bayıra kurulan şehitlik ve bu kabristanın kalbi ise dünyanın en saygıdeğer entelektüellerinden, büyük devlet ve siyaset adamı Aliya İzzetbegoviç’in mezarı. Üstünde çelik kasnaklardan zarif, estetik bir kafes ve sadece bir beyaz taş. Saraybosna’ya gidenler evvelâ bu makberede 1992-95 arasında yaşanan büyük kıyımda şehit olanların ruhuna Fatiha okumalı; ardından şehrin ‘Cami-i Kebir’i mevkiindeki Gazi Hüsrev Bey Camii’nde iki rekat tahiyyetü’lmescid namazı kılmalı ki şehrin rûhuna nüfuz edebilsin.
KENDİNE GÜVENEN İÇER BU ÇEŞMEDEN…
Başçarşı’da, (Boşnakça Bascarsija) bir asır önceki Osmanlı çarşılarının atmosferi ve yapı dokusu bekliyor sizi; meydandaki sebilden su içerseniz yaygın inanışa göre bir kere daha Saraybosna’ya gelmeyi veya (Dikkat bekârlar içindir) bir Boşnak hanımı ile evlenmeyi garanti edeceğiniz söyleniyor. Çeşmenin suyundan şifâ niyetine içtik ama ilk sebebe müsteniden!
BOŞNAK KADİRİLERİ İLE ZİKİR HALKASINDA
Saraybosna günlerinin en renkli ve unutulmaz hatırası, şehitliğe birkaç metre mesafedeki Kadiri Tekkesi’nde şahit olduğumuz Kadiri zikri oldu. Akşamla yatsı namazı arasında icra edilen zikre misafireten seyirci olarak kabul olunduk. Yatsıdan sonra tekkenin selamlık kısmında ikram edilen Türk çayı, bisküvi ve Türkçe ilahilerin lezzeti zihnimizde hep yaşayacak.
HEM AVRUPALI, HEM MÜSLÜMAN: NASIL?..
Camiler, mescitler, yine camiler ve minareler… Bosna, bir fotoğraf karesine beş minarenin birden sığdırılabildiği ender İslâm diyarlarından birisi. Hem Avrupalı, hem Müslüman. Bosna-Hersek anayasası laiklik prensibine saygılı ama dinî hayata bahşedilen hürriyetler, bizim gibi Türkiye’den gelmiş ziyaretçileri şaşırtacak derecede müsamahakâr. Saraybosna ve Travnik’te ziyaret ettiğimiz iki ‘Medrese’de gördüklerimiz çok dikkat çekiciydi.
BAŞKA YERDE ARAMAYINIZ; YERYÜZÜ CENNETİ BURADA
Şehrin batısında, on kilometre uzaklıktaki Ilıca bölgesinde yer alan Vrala Bosne, henüz yeryüzünde iken, “Acaba cennet nasıl bir yerdir?” diye merak edenlere fikir vermek için yaratılmış âdeta. Savaş sırasında Bosnalı Müslümanların dünya ile tek irtibatını teşkil eden İgman Dağı’nın böğründen fışkıran gümrah bir nehir hacmindeki suların ikiye, üçe, beşe ayrılarak boydan boya suladığı bu gezinti yeri, eline ilk defa fotoğraf makinesi alanları bile ‘Ben bu işten anlıyorum arkadaş’ dedirtecek derecede fotojenisi yüksek bir yer. İhmâl edilmemeli.
TAŞIN KASİDESİ: POTİCELİ KÖYÜ
Gezimizin üçüncü gününü, güzelliği ve orijinalitesi ile hepimizi mest eden üç ayrı mekâna ayırdık. İlki, Mostar’a 20 km mesafedeki Poticeli köyüydü. Neredeyse fetihten beri Müslüman kimliğini koruyan Poticeli, taştan inşa edilmiş bir kaside gibi. Yaslandığı yüksek tepenin eğimi boyunca aşağıya doğru birbirinden nefes kesici mescid, konak, kale, köprü ve sokaklarla bezeli bu küçük yerleşim yeri, şahsen benim Müslümanların medeniyet yapıcılığına duyduğum inancı artırdı. Mostar’a hemen her turist nasıl olsa gidiyor; Mostar’a gidenlerin Poticeli’ye uğramaması büyük gaflet olur, hatırlatıyorum. İkinci durak, Mostar’a 10 km mesafedeki Blagay. Neredeyse 500 metre yüksekliğindeki taştan, duvar gibi bir tepenin karnından çağlayan zümrüt yeşili su kenarındaki Sarısaltuk Tekkesi, günün her saatinde ziyaretçilerle dolup taşıyor. Tasavvufla ilgili mekânların câzibesini şüphesiz başka yerde aramalıdır fakat Blagay’daki tekke, Sumela Manastırı’nı andıran hırçın tabiatın ortasından fışkıran kaynak suları ve son derece şirin tekke mimarisi ile herhalde rahatlıkla ilk üçe girecektir.
MOSTAR’IN ÖVGÜYE İHTİYACI YOK
Ve Mostar; gün batımına doğru yağış altında kısa bir süre gezip dolaşabildiğimiz Mostar Köprüsü’nü övmeye gerek yok. Sırpların yıktığı köprüyü ‘bizimkilerin’ yeniden restore edip ayağa kaldırmış olması, insana müthiş keyif veriyor. Keyif de böyle bir duygu olmalı galiba…
ÜÇ İYİ, BİR KÖTÜ HABER…
Türk ziyaretçileri Bosna’da kötü bir sürpriz bekliyor: Bizim bildiğimiz demli, demlikte demlemeli Türk çayı çok zor ele geçen bir nimet; buna mukabil üç iyi haberim var: Bosna’da ‘Bureg’ diye bilinen Boşnak böreği sizin için son derece âşina bir lezzet vaat ediyor. ‘Cevabdzi’ diye yazılan kebapçı dükkanlarında ise Türkiye’de bile zor rastlayacağınız nefâsetteki köfteleri tatmadan geçmek olmaz. Yiyecek içecek fiyatları Türkiye’ye göre mâkul, hatta ucuz bile denilebilir.
Üçüncüsü Türk kahvesi, şu bizim adını verdiğimiz ama sonradan orta şekerli bol köpüklü kahveyi icat eden ev hanımları yüzünden tadını unuttuğumuz Türk kahvesi. Bosna’da kahvenin itibarı, çaydan çok önde geliyor ve kahve istediğinizde küçük bir değirmi tepsi içinde kahve dolu cezve, dibinde ay-yıldız arması bulunan boş fincan bir tabak içindeki lokumla, yandan çarklı düşkünleri için kıtlama şekeri birlikte geliyor.
Bosna’nın Müslüman muhitlerinde Türkçe ve tarzanca ile işinizi kolayca görebilirsiniz ve şunu da asla unutmamalısınız; burada anlatılanlar, görecekleriniz yanında devede kulak gibi bir şeyden ibaret.
***
***
***
Bosnahersek.ba/zaman.com.tr/AHMET TURAN ALKAN