Herşeyden önce İsmail Baykurt’u tanıtarak başlamak isterim bu yazıya. Bosna’da Zlatna Ribica’yı, Belgrad’da Lorenzo & Kakalamba’yı keşfetmişsek bunun nedeni ta kendisi. Ben lafı fazla uzatmak istemiyor ve kendisine bırakıyorum meseleyi anlatma görevini.
“3 Kasım 1978, Ankara’da doğdum, ve doğup büyüdükten sonra pek kalmadım ama yine de yeri ayrıdır Ankara’nın. Eğitim, Ankara Atatürk Anadolu Lisesi, Lahey Uluslararası Okulu, Yeditepe Üniversitesi. Yabancı diller: İngilizce, Hollandaca, Almanca, Sırp-Hırvatça. Halk arasında ne güzel ya, hem geziyorsun hem para kazanıyosun diye de bilinen mesleği icra ediyorum: turizm. Okul sonrası birkaç ay kurumsal deneyimler olmadı değil ama kaçış o kaçış… 96’dan beri ikamet adresim kağıt üzerinde İstanbul velakin zamanımın çoğu yolda geçer. Köprülü Kanyon’da başlayıp, Cape Town’a uzamış, geçerken Mısır’a uğramış, Viyana’dan U dönüşü yapmış, arada Amsterdam’a gidip-gelen ve son 6 yıldır Balkanlar’da demir atmış durumda bir rehberlik serüvenim var.
Rehberlik dönemimde edindiğim sektörel deneyimleri ve bölgesel tecrübeyi biriktirerek geçtiğimiz yıl EastWest isimli Balkan coğrafyasını kapsayan bir tur operatörü kurmaya karar verdim. Türkiye ve dünyanın farklı ülkelerinden seyahat acentalarının misafirlerine, kalıpların dışında, endustriyel turizmden uzak, yaratıcı ve butik hizmet sunmayı hedefliyoruz. Bu nedenle seyahat alanım son zamanlarda genelde Belgrad – Saraybosna – Dubrovnik üçgeninde daraldı, ve tabi arada daimi ana kamp İstanbul. Arta kalan zamanda, bu bahsettiğim yolları motosiklet ile geçmeyi, bir festival veya konser için seyahat etmeyi, başta rafting olmak üzere doğa sporlarını, dalmayı, snowboard yapmayı, güneylere kaçmayı severim. Bunları yaparken, kulaklığımda Massive Attack, Thievery Corporaiton, Gorillaz, Gogol Bordello, Manu Cahou çalarsa daha da mutlu olurum.
Gençlere mesaj: Eğer tur rehberi olmak istiyorlarsa, ilk önce hem gezelim hem para kazanalım ütopyasından sıyrılmaları gerekiyor. İşin aslı öyle değil. Bu işi yapmak için tarihi, gezmeyi, okumayı, araştırmayı, sorgulamayı tutku derecesinde sevmek lazım. İnsan ilişkilerinde başarılı olmaları önemli bir nokta. Sosyoloji veya Psikoloji eğitimi almalarını tavsiye ederim. Genel kültür ve bölgesel donanım sonradan edinilebilir ama yukarıda saydıklarım mevzunun temeli. Onlarca soruya bıkmadan, yorulmadan, tek tek cevap verebilmek, farklı istekleri olan ve bazen birbirini hiç tanımayan bir topluluğu ortak paydada buluşturmak her zaman dışarıdan göründüğü kadar kolay ve eğlenceli olmayabilir. Ama yine de bütün bunlar, öğrenmeyi ve keşfetmeyi hayatın dinamosu olarak gören herhangi birisi için bu mesleğin dünyanın en iyi mesleği olmasını değiştirmez.
Bana ulaşmak isteyenler için adresimi de vereyim: ismail@eastwest.ws ve sonrasında Hazal’ın sorularını yanıtlamaya geçeyim”
Saraybosna’yı 5 mahalleye bölsek, nerelerde ne görmemiz gerekir?
Eski şehir’de Başçarşı, eski Türk çarşısı.
Ilıca’da Vrelo Bosna parkı, Bosna’ya ismini veren nehrin kaynağı.
Vratnik’da Beyaz Tabya, bir Osmanlı kalesi.
Bjelasnica, Olimpik dağı.
Butmir’de Savaş Tüneli.
Mutlaka kaçmaz dediğin lokanta nedir?
The Four Rooms of Mrs. Safija, sizinkilerden farklı olsun istedim 🙂
Saraybosna’nın en canlı caddesi neresi?
Şehrin taşıt girmeyen, kafelerin, restoranların çevrelediği alışveriş caddesi, Ferhadiye.
Yeni savaştan çıkmış bir şehir olarak Saraybosna’yı anlatır mısın bize?
Evet savaşı unutmaya, yaralarını sarmaya çalışıyor Saraybosnalılar, ama kolay olmuyor hafızaların silinmesi. Mevcut ekonomik durum malesef hafızaların değil yıkık-dökük, kuşatma sırasında zarar görmüş binaların onarımına bile izin vermiyor. Ama Saraybosnalılar’ın veya genel olarak Boşnaklar’ın yaşam enerjisi, hayata her koşulda tutunmaları hayran olunacak düzeydedir. Sadece 90’lı yıllarda bölgede yaşanalar değil, İkinci Dünya Savaşı, Birinci Dünya Savaşı, Balkan savaşları, özetle 40 yıllık Tito dönemi ve Osmanlı’nın bölgede güçlü olduğu dönem hariç bu coğrafya hep savaşlarla anılmış. Bosna halkı bu savaş sonrası duruma alışmış demeyelim ama çabuk toparlamaya alışmış, o yüzden Saraybosna’da harabe binaları bir tarafa bırakırsak, savaştan çıkmış bir şehirden çok, güçlü ve mutlu insanların arasında bölgenin kültür başkentinde olduğunuzu hissedeceksiniz.
Saraybosna tarihine bir gezi düzenlesek, yol haritamızı nereden nereye çizmeliyiz?
Geriye doğru gidersek: 92-95 Yugoslavya’nın parçalanma süreci içerisinde, en ağır yara alan şehir Saraybosna, 4 yıl süren kuşatma ve bu kuşatmaya karşı halkın verdiği ayakta kalma mücadelesi. 1984 – Saraybosna Dünya Kış Olimpiyatları. 6 Nisan 1945; 1943-44 yıllarında II.Dünya savaşı sırasında bomardıman altında kalan şehrin kurtuluş günü. 1918 – 1943 Yugoslav Krallığı dönemi. 28 Haziran 1914 – Avusturya Macar İmparatorluğu Arsidükü Franz Ferdinand’ın Saraybosna ziyareti sırasında bir Sırp genci Gavrilo Princip tarafından suikast sonucu öldürülmesi, tarihe Birinci Dünya Savaşı’nı başlatan olay olarak geçmesi. 1878 – 1918 Avusturya – Macar dönemi. 1461 – 1878 Osmanlı dönemi. 1263 – Bölgede Vrh-Bosna isimli Slav yerleşimi ile ilgili ilk yazılı kaynaklar. 7.YY – Slavlar’ın gölgeye göçü. Aquae Sulphurae : Roma döneminde günümüzde Ilıca semti olarak anılan bölgedeki yerleşkenin ismi.
Bosna’nın anne işi yemekleri neler?
Bosna mutfağı bizim mutfak ile akraba olur, özellikle evlerde pişen tarafından. Börek, yaprak sarma, dolma, tarhana, bamya… Bir de kaçamak var ilginç isimli bir Balkan yemeği.
Daha lokal tatta yerler arasak, bize önereceğin kahveler, lokantalar, dükkanlar, içkiler olur mu?
Bu bilgiler için ÇKG sayfalarını tavsiye ediyorum, bana söyleyecek pek birşey bırakmadınız 🙂
Peki müzik? Buranın müzik hayatı nasıl?
Bosna ve müzik denilince ilk akla gelecek tarz, Melankoli yüklü Boşnak halk müziği Sevdalinka. Türk müziğinden de etkilenen Sevdalinka ana tema olarak aşk ve ayrılıkdan bahseder. Başlıca enstrümanları akerdeon ve sazdır. Film müziklerinin de Balkan sinemasında yeri büyük, Goran Bregovic Saraybosnalı bir sanatçı. Uluslararası ün kazanmadan önce, 80’li yıllarda Yugoslavya’da çok popüler olan Bijelo Dugme isimli bir Rock grubunda gitaristi. Bu şehir ile ilgili unutmadaığım direniş hikayelerinden birisi de, Saraybosna Filermoni Orkestrası’nın 94 yılında ağır bombardıman altında bile yıkıntılar arasında konserlerine devam etmesi.
cokgezenlerkulubu.com