Sırp çetnik Dragan Mariç’in vahşetleri; „İmamı koridordan içeriye alıp başına bira döktüler, sonra: Hadi Oca, üç parmağı kaldır bakalım“ dediler…
BRATUNAC: Gece yarısı vakti yaklaştı. Esirler nefes alıp veriyordu. Bratunac şehrin futbol sahası “Bratsvo” (Kardeşlik) altı ile yedi bin arasında Boşnak esir kalmıştır. Sırp demokrat parti mensüpları 10 haziran 1992 yılında Bratunac şehir merkezi ve çevredeki köylerden tüm Boşnak müslüman vatandaşlarını esir etmişler. İhtiyarları, kadınları ve çocukları dikkatlice seçip Şekoviçi’ye göndermişler, erkekleri, aralarında ergen çağında gençleri dahil “Vuk Karadziç” orta okulunda esir etmişler. Esirleri okulun kapalı spor salonu içinde haps ettiler. Spor salon 18 metre uzunluğunda ve 10 metre genişliktedir. Spor salonun bir pota altında yirmi kişilik öldürdükleri grup bulunuyordu. Otuz kişilik gurubu ise ölümüne dövüyorlardı. Kalabalığa ateş açtılar ve Krasnopolye köyünden tutukları iki genç yaralı kalmış. Yaralılar kalabalığın en önde yatılı olarak çaresiz kalmışlar. Ama bu otuz kişilik grup yedikleri darbelerden sonra tekrar tekrar aya kalkıyorlardı. Düşmek istemediler. Kendi kendini tanımaz halinde. Esir kampında ilk gece çok zor bir gece oldu. Derin nefes alımlarını arkasında dua fısıldakları duyuluyordu. Hem sağ hem şehit olanlar için dua ediyorlardı. Siyah gıcırdayan askeri bot sesi birden sesizliği bozdu ve kaos yine yaşanıyordu.
Bekçilerden biri girdi. Sesizce Makedonluya birşeyler kullağa söylüyordu. Birden hareketli hızlanmış. Sanki aniden daha mutlu olmuşlar. Kalabalığının ön sıradakiler başları çevirip kendi kendilerine “şimdi ne olacak” bakışlarını biribirlerine atıyorlardı. Kalabalık daha da tedirgin oldu.
“Aranızda ‘oca (hoca-imam, srıplar “h” sesi çıkarmazlar) olduğunu niye söylemiyorsunuz”…bağırarak kalabalığa sesleniyorlardı.
“’Oca’yı veriniz, ‘oca’yı istiyoruz”…
Bir an bile beklemdi. Kalabalığının arasında ön sıraya gelmeye çalıştı. Kalabalık ilk defa kırmızı hattı aştı ve imam Mustafa ef. Muykanoviç katillerin önüne çıkmış. Kalabalık korku içinde. Şimdi ne olacak? Dört-beş kişi hoca’yı saklamayı çalışmış. Kendisi kaderden razı kalıp öne çıktı. Kalabalığa sürekli güclü olun, sabırlı olun sesleniyordu. Onun cinayeti herkes görmüş, herkes şahit oldu, ve hiç kimse unutmayacak. Uzun boylu, sesiz, sakin, katillerin önünde duruyordu hoca.
“Söyle birleyler ‘oca”, gülüşle Makedonyalı seslendi ona…
“Aydi ‘oca tırman bakim!” Makedonyalı tavandan sağlanan halatı salanıp duruyordu. Yaklaştı ve tırmanmaya başladı. En tepeye gelmeden halatı iyice sağlamaya başladılar. Yüksek sesle gülüyorlardı.
“Şimdi kilise çanı gibi sağlanıyorsun…Şimdi Tanrı’ya daha yakınsın!”.
Çabucak indi, kızgın ve aşağılayarak baktı onlara.
“Sana in kim dedi bre”?
Bakıyordu onlara. İlk darbe sesini duyduk, ve arkasına hemen Dragan Mariç ve Bane Topaloviç geldi. Onu vahşice dövmeye başladılar. Çaresiz savunmuyordu kendini. Ayakta ve dik kalmayı çabalıyordu. Onu döverken sadece “Ah, annaciğim..” sesi duyuyorduk. Salonun ortasına götürdüler onu. Demir çubuklarla ve ahşap sopalarla dövüyorladı onu. Yaklaşık üç metre uzaklıkta duran kalabalığın üstüne imamın kanı düşüyordu. Darbelerin altına yıkılıyordu ama yine ayağa kalkıp dik durmaya devam etti. Onu hızlıca öldürmek istemiyorlardı. Ona inanılmaz eziyet etmek istediler. Yere düşüp tekarar ve tekrar ayağa kalkıyordu. “’Oca hanımını sikim”, küfür ediyorlardı ona. Yine darbeler. Şimdi elinde demir çubuk ve ahşap sopa ile beş kişi dövüyordu onu. Novak Styepanoviç Krke çift katlı elektrik kablosu ile imamı vurmaya başladı. Kablo havazı kesip ağır darbeler vermeye başladı. Hoca’nın sarı saçı salonda kanla birlikte uçuşuyordu. Esirler şimdiye dek bu kadar öfkeyi görmemiştir. Darbeler devam ediyordu. Hoca ile birlikte yedi esiri daha çıkarmışlar ve arada bir onları da dövüyorlardı. Bu gruptan srıp, çetnik şarkılarını söylemeleri emretmişler. Grupta Fahrudin Omeroviç sırp, çetnik şarkılarını biliyordu ve gurubun kısa vadeli de olsa hayatlarını kurtarmaya başardı. Hoca Muykanoviç’in vücudu üzerine darbeler düşerken yedi esir sırp, çetnik şarkıları söylüyordu.
“O iki yaşındaki çocuğunu sikiğim” Mariç döverken hoca’ya küfür ediyor. Köpekler gibi hoca’nın üstünde nefes alıp veriyorlardı. Hoca ses çıkarmıyordu. Birden, onlar onu döverken ayağa kalkıp saçları düzeltmeye başlamıştı çaresiz. Bir sopa darbesi onu yine devirdi ve yere düştü. Esirler ise eğer bayıldıysa iyi diye düşünuyorlardı..
“Ah Mustafa, ah, düşmanlar sana ne yapıyor, senin gibi adama” bir ihityar sesizce deyip durdu.
Bir sonraki anda ise şerefsizler koridordan birayı getirip ve imamın üzerine dökmeye başladılar. Makedonyalı diz çöktü “İç ‘oca, iç!” Hoca katilin elindeki birayı itirip bira düştü ve yerlere döküldü. Tekarar ayağa kalktı. Tekrar da darbeyi yedi. “Aydi ‘oca üç parmak kaldır bakalım” Mariç hoca’ya sesleniyordu… Hiç kesilmeden esirler sırp, çetnik şarkılarını söylemeye devam ettiler. Sebepsiz öfkeleriyle esirlerden daha yüksek sesle şarkı söylemelerini emreetiler. Hoca’dan üç parmak kaldırmasını istemeye devam ettiler.
Esirler birden hoca’nın eli kalkarken gördüler, ama o iki parmak işareti gösterdi. Beş katil bunu görünce öfkeyle hoca’ya doğru fırladı ve onu delice dövmeye devam etti. Ağır darbelere rağmen hoca yine iki parmak işareti gösterdi. Salona birden bir sesizlik çöktü. Esirler kıpırdamıyordu. Mavi bereli ve özel armağı olan adam üç adımla imam’ın üstüne çöktü, kemerdeki bıçağı çıkarıp imam’ın boynuna saptı. Mustafa ef. Muykanoviç yere yıkıldı. Beş saniye sonra onun vücudu yine hareket etmeye başladı. Ona son yaptıkları eziyet ise, onun dilini kestiler… Korkunç bir görüntü idi” – Meho Kariç hatırlıyor. Onda sonra Topaloviç tabancasını imam’ın başına dayadı ve ateş etti. Hoca’nın beyni yerlere dağıldı. Birkaç saniye durup manzaraya bakmışlar, sonra salonun diğer köşesine gidip içmeye başladılar. Katillerden biri ise “Biraları hak ettik”, diyordu.
Bir süre sona Makedonyalı kalabalığa yaklaştı ve bir esire seslendi: “Al şu köpeği ve dılşarıya çıkar”.
Bratunac imamı ile birlikte birçok Bratunaclı müslüman Vuk Karadziç okulunda çetnik balta ve bıçağı ile kesilmişti. Mavi Drina nehrin diplerine vücutları atılmıştı. Su taşsın onları. Onlar sanki bu dünyada hiç olmamış, hiç yaşamamış. Vuk Karadziç esir kampında sırplar esirlerden kan alıp Sırbistan’a naklediyorlardı. Kan vermelerinden sonra esirler yavaş ve ağır acılar içinde şehit oluyorlardı. Savaş suçluları, canavar katiller Bane Topaloviç ve Makedonyalı bugün neredeler soru sormam gerek. Bratunaclı sırplar Makedonyalı bir çatışmada öldüğünü diyorken ben aslında ikisi de Sırbistan’a kaçıp hiçbir şey olmamış gibi hayatlarına devam ediyorlar diye düşünüyorum.
Bosnahersek.ba, Admir Valentiç (tercüme), 21.02.2016.