Srebrenitsa Soykırımı, 1995 yılında Bosna Savaşı sırasında özellikle Sırplar tarafından, Boşnaklar’a karşı Bosna-Hersek Cumhuriyeti topraklarında yapıldı. Müslümanlara karşı yapılan ve katliam sonucu Srebrenitsa, binlerce müslümana mezar oldu. Katliamın üzerinden tam 20 yıl geçmiş olmasına rağmen, Srebrenitsa halkının acısı hala ilk günkü gibi taze… O dönemde dünya bu soykırıma nasıl sessiz kaldı? Uluslararası hukuk nasıl çiğnendi ve Avrupa’nın göbeğinde insanlar nasıl katledildi? Soykırımı durduracak tek güç olan Birleşmiş Milletler nasıl etkisiz kaldı? Hukuk Ajansı olarak soykırımın 20. yıl dönümünde, Srebrenitsa ile ilgili merak edilenleri Uluslararası Saraybosna Üniversitesi (İUS) Rektörü ve Hukuk profesörü Prof. Dr. Yücel Oğurlu’ya sorduk.
Prof. Dr. Yücel Oğurlu (Ulus. Saraybosna Üniv. Rektörü): Yugoslavya’nın 1992 yılında dağılmaya başlaması sürecinde bilindiği üzere, Makedonya, Slovenya, Karadağ gibi bölgeler herhangi bir silahlı çatışma çıkmaksızın ‘Birlik’ten ayrılmıştı. Fanatik Sırpların (Çetnikler) Yugoslavya’yı dağıtmama girişimleri ve dağılacaksa da eskiden olduğu gibi Sırp çıkarları ve nüfuzunun hakim olmaya devam edeceği, Büyük Sırbistan hayali bölgede tansiyonu sürekli olarak yükseltmişti.
Hırvatistan’ın ‘Birlik’ten ayrılması sırasında, sınır uyuşmazlıkları dolayısıyla Sırp ve Hırvatlar arasında uzun süreli olmayan çatışmalar yaşansa da Avrupa ülkelerinin zamanında müdahaleleriyle Bosna’daki kadar kan dökülmeden savaş önlenmiş oldu. Fakat Bosna Hersek’in de Yugoslavya’yı oluşturan bütün diğer bölgelerden kültürel ve dini olarak tamamen farklı olmasına rağmen barışçıl şekilde ayrılmasına izin verilmemiştir. Yapılan bütün diplomatik görüşmelere rağmen fanatik ve saldırgan Sırp tarafı, Bosna Hersek`in ayrılmasına izin vermeyeceğini, Boşnaklar’ın Sırbistan çatısı altında kalmak zorunda olduklarını tehditlerle savunmuşlardı.
Bilindiği üzere, 1870’lerden itibaren Boşnaklar sistematik bir baskıya maruz kaldılar ve bunun sonu olarak defalarca bölgeden Türkiye istikametinde göç yaşanmıştı. Bölgede yaşanan Srebrenitsa ve benzeri olaylar, aslında Boşnak halkına nihai bir darbe indirerek onları Balkanlar’dan çıkarmak ve yok etmek amacını taşıyordu.
Dünya tarihinin en uzun kuşatması (muhasara) olan başkent Saraybosna kuşatmasında, şehrin ahalisini oluşturan Boşnaklar ve az sayıdaki Boşnak dostu Hırvat ve Sırplar da bu kuşatma altında dağlardan şehre doğru yapılan `keskin nişancı` atışlarıyla sadece öldürülmediler, aşağılandılar ve yok sayıldılar. Müslüman Boşnak olarak hayatta kalmanın sistematik ve bilinçli cezalandırılmasına maruz kaldılar.
Başkent Saraybosna’dan 120 km. mesafedeki Srebrenitsa da bu sistematik baskı, tehcir ve katliamın bir parçasıdır. Bütün Bosna Hersek’te kurşuna dizilen, keskin nişancı atışlarıyla öldürülen, camilere toplanarak yakılan (Ahmici köyü) insanlar Avrupa’nın ortasındaki Bosna’da sıradan hale gelmişti. Bölgede adil şartlar altında savaş değil, tam aksine Yugoslav ordusuna sahip olan Sırplarla, ordusu ve silahı olmayan Boşnak halkı arasında neredeyse tek taraflı bir öldürme operasyonu yürütülüyordu.
İyi niyetli Boşnak halkı, Avrupa’da 20. yüzyılda böyle bir katliamın olabileceğini akıllarına bile getiremiyordu. Dünyanın bu katliama seyirci kalmayacağını ve kısa sürede müdahale edeceğini bekliyorlardı. Çünkü Müslüman toplumlar içerisinde belki de en modern ve batı kültürüne yakın olan Boşnak halkı çoğunluğu itibariyle gerçekten sosyalist dönemin `kardeşlik ve birlik’ ideallerine kaptırmıştı. Yeni dönemin Sırp milliyetçiliği ve fanatizminin ise aynen Naziler’in durdurulduğu gibi Dünya tarafından durdurulacağına inanıyorlardı.
Birleşmiş Milletler, Dünyanın gözü önünde cereyan eden bu trajediye, üye devletlerin konuyu sürekli olarak gündeme taşıması dolayısıyla zoraki de olsa bölgeye müdahale etmek zorunda kaldı. Fakat bu müdahale BM’nin neredeyse gözlemci olarak katıldığı bir tiyatrodan öteye geçemedi.
Uluslararası Hukuku bilenler bilir, BM’nin askeri gücü yoktur, fakat askeri güçleri harekete geçirebilecek diğer mekanizmaları vardır. BM, bölgede 6 bölgeyi `güvenli bölge’ olarak ilan etmişti. Bunlardan birisi de Srebrenitsa’ydı. Bunun anlamı, göç eden, kaçan, çocuk, kadın, yaşlı ve silahsız erkek yani toptan sivillerin sığınabileceği adresler olarak belirlenmiş olmasıydı. Bundan ötürü, şehrin nüfusu diğer bölgelerden sığınan mültecilerle birlikte üç katına çıkarak yaklaşık 60 bine ulaşmıştı. Fakat bölgede bir yandan açlık diğer yandan hastalıklar baş göstermeye başlamış, büyük bir Nazi temerküz kampına dönüşen bir dram oluşmaya başlamıştı. Bundan da vahim gelişmeler daha sonra gelecekti.
Sırp ve Yugoslav resmi kayıtlarındaki ifadesiyle, `Müslümanların’ yanı Boşnaklar’ın elindeki silahlar, BM Barış Gücü tarafından garanti verilerek, anons edilerek, halk ikna edilmiş ve vermeyenlerden zorla alınmıştır. Bu görüntüleri BBC’nin bu konudaki ciddi belgeselinde görebilirsiniz. Buraya kadar olanların anlamı, güven vererek insanları bir araya toplamak ve onları silahsızlandırarak öldürülmeye hazır hale getirmektir. Sırplar’ın saldırgan tutumlarına ve durumun gidişatından nelerin olabileceği anlaşılabiliyorken, iki F-16’nIn Srebrenitsa üzerinde bir kaç uçuş yaptırılmasından öteye geçmemiştir.
Sırplar Ratko Mladiç komutasında Boşnaklar’a saldırmaya başladığında Boşnaklar silahlarını geri almak için başvurduklarında BM’nin bölgeden sorumlu Hollandalı komutanı Thom Karremans tarafından reddedilerek Boşnaklar savunmasızca ölüme terk edilmiş oldu. Bunun yanında, göçmenleri korumak üzere orada bulunan Hollandalı askerler de Bosna’daki BM Barış Gücü komutanı Hollandalı general Thom Karremans`den aldıkları talimatla şehri bir gece yarısında boşalttılar. Böylece 25 bin mülteci ve şehrin ahalisi, saldırgan Sırp Çetnikleri’nin insafına terk edilmiş oldu.
Avrupa`nın 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana görmediği bir trajik tablo, Dünyanın gözleri önünde ve maalesef BM’nin sorumluluk sahasında yaşandı. Sadece bir şehirde yani Srebrenitsa’da 10 bine yakın Boşnak katliama maruz kaldı.
Sırp komutanı Ratko Mladiç, 11 Temmuz 1995 günü BM tarafından, silahsızlandırılmış şehre tek kurşun atılmadan girdi. Sırp askerleri kaçmaya çalışan Boşnakları da yollarda öldürdüler ve cesetlerin kimlik tespitini imkansız kılmak için parçalayarak veya çoğunu yakarak sayıları 64’u bulan toplu mezarlara gömdüler. Bütün bunlar Avrupa’nın ortasında oluyordu.
İnsanı daha da kahreden başka bir nokta, umursamazlık ve rahatlıktı. Sırp general ve bu Hollandalı komutanın birbirlerine hediye verdikleri görüntüler Dünyayı şoka uğratmıştı.
Bir hukuk profesörü olarak, bütün bunların mevcut ceza hukuku kapsamındaki suçların ötesinde bir anlamı olduğunu vurgulamak gerekir. Savaş yıllarında hepimizin duyduğu ‘etnik temizlik’ (ethnic cleansing) tam anlamıyla işi basite indirgeyen, kibarlaştıran bir kavram şemsiyesidir. Burada bir kişiye veya gruba karşı işlenmiş bir suçtan bahsetmiyoruz. Bir halka karşı, yapılan jenositten bahsediyoruz.
Konu hakkında yazıp çizen birçok kişinin, ‘toplu ölümler’ veya ‘kitlevi katliamlar’ (Mass killings) olarak çevrilebilecek ifadesi kasten kullanılmakta ve işin boyutlarını, teknik ve hukuki tabirlerle daha hafife indirgeme girişimi olarak dikkat çekmektedir. Ortada bir ‘kitlevi katliam’ değil kelimenin tam anlamıyla bir milletin yok edilmesine yönelik bir ‘soykırım’ (jenosid) vardır.
1948 BM Soykırım Suçunun Engellenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesinde hukuki bir tanımı yapılmıştır. Sözleşmenin 2. maddesinde soykırım, “milli, etnik, ırkı ve dini bir grubun tamamen veya kısmen yok edilmesi amacıyla aşağıdaki muamelelerden birine maruz kalmasıdır;
İşte Srebrenitsa`da yapılan tam olarak budur. Boşnak halkı bazı bölgelerde tamamen, bazı bölgelerde kısmen yok edilmeye çalışılmış, öldürülmüş, sürülmüş, zarar verilmiş, halkın yaşama ortamı kasten bozulmuş ve ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır.
– Srebrenitsa’da katledilen insanların ailelerinin mağduriyetleri giderildi mi?
Prof. Dr. Yücel Oğurlu (Ulus. Saraybosna Üniv. Rektörü): Bu tür olaylarda halkın vicdanı adaletin tecellisini arzular tabi ki. Peki, bu elim olaydan 20 yıl sonra Boşnak halkının zararları tazmin edilmiş midir? Maalesef net bir şekilde tek bir cevabı var; ‘Hayır’. Boşnaklar’ın savaş mahkemelerinde ve uluslararası mahkemelerde dava açmaları istenilmiş ve bu şahsi davalar sonucunda tazminata hak kazanan istisnalar vardır. Fakat halkın bu tür hukuki yolları izlemesi hiç de kolay değildir. Bu bir rehberlik ve harcama gerektiren bir yoldur. Halkın tamamına yönelik bir tazminat ise asla olmamıştır. Maddi tazminat olmadığı gibi, uluslararası kamuoyunun zaman zaman yaptığı küçük bağışlar ve hibelerle bir anlamda suçluluk duygusu da bastırılmış olmaktadır.
Olayın kriminal ve insanlık suçu yönüne ise ayrıca bakmak gerekir. “Milorad Komadiç” sahte kimliğini kullanan Ratko Mladiç olaydan tam 13 yıl sonra bir Sırp köyünde yakalanmıştı. BM Güvenlik Konseyi kararıyla kurulmuş olan ‘Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi’ savaş dönemine ilişkin yargılamalar yapmıştır. Uluslararası Savaş Suçluları Mahkemesi tarafından da bazı mahkumiyetler verilmiştir. Bütün bu yargılamalar çok gecikmiş ve birkaç kişi üzerine yoğunlaşarak diğer suçlular serbest kalmıştır. Mahkemede yargılanan Bazı Sırp Üst Subayları ve Siyasilerin şunlardır: Momcilo Krajisnik, Bilyana Plavsiç, Ratko Mladiç, Zdravko Tolimir (bunlardan Plavsiç yaşı dolayısıyla serbest bırakılmıştır).
Bütün bu olup bitenler, ne Boşnaklar’ın ne de onların dostları olan milletlerin vicdanını rahatlatmamış, aksine acılarını artırmıştır.
– En son, İngiltere’nin, Srebrenitsa’da katledilen Boşnakların anılması amacıyla Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine sunduğu karar tasarısı Rusya’nın vetosu nedeniyle kabul edilmemişti. Rusya’nın kararı veto etmesinin nedeni ne olabilir?
Prof. Dr. Yücel Oğurlu (Ulus. Saraybosna Üniv. Rektörü): Rusya Sırbistan’ın tarihi dostudur. Ortodoks dayanışmasının ötesinde Ruslar için Sırplar Güney Slavları’nın temsilcisidir ve onların çıkarlarını kendi çıkarları olarak kabul ederler. Rusya Kosova’nın bağımsızlığı meselesinde de Sırbistan’ı sınırsız şekilde desteklemiştir. Rusya’nın, Sırbistan’a karşı atılacak her adımda yanına olması olağan, karşısında durması ise şaşırtıcı olur. Bugün Dünyanın Bosna olayına eğilmesi, hissettikleri vicdan azabını bir anlamda hafifletme girişimidir.
– Srebrenitsa Katliamı BM desteği ile önlenebilir miydi?
Prof. Dr. Yücel Oğurlu (Ulus. Saraybosna Üniv. Rektörü): Evet, bu savaşı önleyebilecek güç kesinlikle Birleşmiş Milletler’di. Hollandalı komutanın can korkusuyla mı, yoksa Müslüman Boşnaklar’a karşı bilmediğimiz bir sebeple mi kasıtlı davrandığı hakkında bir fikrimiz yok. Fakat uzun savaş yılları sırasında askeri açıdan eşit olmayan iki güç karşı karşıya geldiğinde bunu dengeleyecek güç uluslararası kamuoyunun baskısı ve BM’nin gerekli hukuki mekanizmaları işletmesidir. Bosna trajedisinde her iki adımın gecikmesi ve sessizlik, adeta onay olarak algılanmış ve katliam korkusuzca infaz edilmiştir. (Saraybosna, 11.7.2015)
Sinem Sena AYDIN/HUKUK AJANSI