Bosna–Hersek denilince nedense aklımıza Saraybosna ve Mostar gelir. Bu iki şehir ülkemizde neredeyse Bosna ile özdeşleşmiştir. Bu çok bilinirlik Saraybosna ve Mostar adına iyi bir avantaj fakat Bosna’da aramızda kuvvetli bağların bulunduğu başka şehirler de var. Foça, Travnik, Zenica, Yayçe, Vişegrad, Tuzla, Trebinye, Stolac, Sanski Most, Poçitel, Nevesinje, Livno, Srebrenisa, Kreşevo, Konjic, Gradaçac, Gornji Vakuf, Donji Vakuf, Bugojno, Blagay, Bihaç, Banya Luka, Akhisar gibi şehirler de Saraybosna ve Mostar kadar gezilip görülmesi gereken yerler.
Travnik nispeten aynı kalmış, diğer şehirler çok değişmiş
“Rumeli’de Osmanlı Mirası” projesi vesilesiyle 2008’in yaz aylarında söz konusu şehirlerin tamamını görme bahtiyarlığına eriştim. Bu şehirler içerisinde özellikle Travnik beni çok etkiledi. Osmanlı bu topraklardan ayrılalı beri aradan uzun yıllar geçmesine ve çok şiddetli bir iç savaş yaşanmasına rağmen Travnik hâlâ müslüman şehir kimliğini koruyan bir yer. Belki de beni çok etkileyen şey Travnik’in nispeten aynı kalıp, diğer şehirlerin çok değişmesiydi.
Özellikle 1992–1995 Bosna Savaşı, ülkedeki müslüman kimliğini silmeye yönelik bir savaş olduğu için daha önce çok sayıda Boşnak’ın yaşadığı bu şehirlerde büyük bir katliam yaşandı. Bosna–Hersek’te yaşayan üç etnik gruptan ikisi olan Sırplar ve Hırvatlar, müslümanları katletmenin yanı sıra Osmanlı dönemine ait eserleri de yakıp yıktılar. Müslüman halkın yaşadığı bu şehirler savaş sırasında çok zarar gördü. Savaştan önce birer müslüman şehri olan buralar, yaşanan zorunlu göçler nedeniyle bu özelliklerini kaybettiler. Savaşta birçok aile yerlerini, yurtlarını terk edip, Saraybosna’ya göç etti. Diğer şehirler gibi Travnik’te de savaş olanca şiddetiyle yaşandı; fakat zayiat olmasına rağmen savaş şehrin görünümünü pek değiştirecek sonuçlar doğurmadı.
Neden “vezirler şehri” Travnik?
Travnik, ülkenin merkezinde yer alan bir şehir. Saraybosna’nın 90 km batısında bulunan Travnik aynı zamanda Bosna–Hersek Federasyonu’nun on kantonundan biri olan Merkez Bosna Kantonu’nun da başkenti. Şehrin merkez nüfusu 30 bin civarında. Travnik, nüfus bakımından çok büyük bir şehir olmamasına karşın tarih boyunca önemini yitirmedi. Osmanlı Devleti’nin hüküm sürdüğü yıllarda Bosna Eyaleti’nin merkezi olan şehirden çok sayıda vezir ve devlet adamı yetişti. Bu vezirler yıllar boyunca Osmanlı Devleti’nde önemli hizmetlerde bulundu. Bu nedenle Travnik “Vezirler Şehri” olarak da bilinir.
Şehir Vlanitsa ve Vlaşiç dağları arasında bulunan verimli yemyeşil bir vadide kurulmuş. Travnik’in ortasından geçen Lasva Nehri bu verimli vadiye hayat veriyor. Lasva, Travnik’ten geçtikten sonra Bosna Nehri ile birleşiyor. Roma döneminde de önemli bir yerleşim birimi olan Travnik, Osmanlı Devleti tarafından fethedildikten sonra çok daha stratejik bir merkez haline geldi. Fetihten sonra Travnik halkının çoğunluğu müslüman oldu. Şehirdeki bu değişim, imar faaliyetleriyle devam etti. Şehir cami, köprü, medrese, çeşme, tekke, han, hamam, türbe gibi yapılarla donatıldı. Travnik, Fransa ve Avusturya–Macaristan devletine en yakın Osmanlı eyalet merkeziydi. Bu nedenle Osmanlı Devleti için stratejik bir öneme sahipti.
Sırplar ve Hırvatlar gitti, Boşnaklar geldi
1992–1995 Bosna Savaşı sonrasında Bosna–Hersek’te şehirlerin demografik özellikleri de değişti. Savaş sebebiyle yaşanan mecburî göçler sonucu bazı şehirlerde Hırvatlar ve Sırplar, bazı şehirler de ise Boşnaklar çoğunluğa geçti. Diğer şehirlerde olduğu gibi Travnik’te de nüfus yapısı değişti. 1991 yılında yapılan sayımda belediye sahasındaki nüfus 70 bin civarındaydı. Yaklaşık bunun %47’sini Boşnaklar, %39’zunu Hırvatlar, %14’ünü ise Sırplar oluşturuyordu.
Savaş sırasında binlerce Sırp ve Hırvat bölgeyi terk etti. Diğer taraftan başka şehirlerde müslümanlara yönelik saldırı ve katliamlardan kaçan binlerce Boşnak Travnik’e göç etti. Bu zorunlu nüfus hareketi sonucu şehrin ilçe ve köyleriyle birlikte toplam nüfusu 60 bin civarına geriledi. Nüfus oranları ise, Boşnaklar %82, Hırvatlar %16 ve Sırplar %2 olarak değişti. Özellikle son yıllarda şehre geri dönen mültecilerle birlikte Travnik’in nüfusu yeniden artmaya başladı. Günümüzde Travnik’te en önemli ekonomik faaliyet tarım ve hayvancılık. Bu iki sektör şehrin en kayda değer ekonomik dinamiği. Son derece verimli bir vadi üzerinde kurulan Travnik, her türlü tarım ve hayvancılık faaliyetini yapmaya müsait bir şehir.
Andriç de Travnikli
Dünyaca ünlü yazar İvo Andriç Travnikli’dir. Yazarın Travnik Günlüğü adlı kitabı Travnik’i anlamak için iyi bir kaynak. Ülkemizde de çok iyi tanınan Nobel Edebiyat Ödüllü yazar İvo Andriç, 1892 yılında Travnik yakınlarındaki Dolac’ta doğdu. 1961 yılında kendisine Nobel Edebiyat Ödülü kazandıran Drina Köprüsü adlı romanı dışında dilimize çevrilen diğer eserleri; Travnik Günlüğü,Ver Elini Çocukluk, Uğursuz Avlu, Irgat Siman, Bosna Hikâyeleri ve Ömer Paşa’dır. 1945 yılında kaleme aldığı Travnik Günlüğü’nde yazar, Travnik’i merkez alarak 19. yüzyılın başında farklı din, dil ve kültürlere sahip insanların yaşayış ve etkileşimlerinden kesitler sunar. Romanda eski gücünü yitiren Osmanlı Devleti ve batılı devletlerin pastadan pay kapmak için verdikleri büyük mücadele ustalıkla anlatılır. Ayrıca Fransa ve Avusturya’nın Travnik’te konsolosluk açmaları, Sultan III. Selim’in batılılaşarak çöküşü durdurma çabaları, müslüman Balkan topraklarında batılılaşma ile yüz yüze kalan Osmanlı geleneksel kimliğinin direniş çabaları ve bütün bu büyük siyasî olayların farklı bireyler tarafından algılanış biçimleri de romanın en ilgi çeken bölümleri.
Osmanlı şehir siluetini koruyan Travnik, hâlâ 18. ve 19. yüzyılların izlerini barındıran bir rüya coğrafya. Travnik öyle sıradan bir Balkan şehri değil. Bir Bursa, bir Amasya, bir Kütahya gibi Osmanlı’nın mührünü hâlâ gururla taşıyan bir şehir.
Şehre Osmanlı kimliğini veren eserleri de bir tanıyalım. Şehir, etrafını çevreleyen dağların yamaçlarında kurulduğu için alışkın olmayanlar biraz yorulabilir fakat yine de Travnik, en iyi yürüyerek gezilebilir. Gezimize ilk olarak çarşıda yani şehrin en merkezî yerinde yer alan Süleymaniye Camii’nden başlayacağız.
Bir Süleymaniye de orada var
Süleymaniye Camii, Rumeli’ye has “alaca” diye adlandırılan bezemeli camilerden biri. Bu tür camilerin en iyi örneklerinden olan Makedonya’nın Kalkandelen şehrindeki Alaca Camii ile benzer özellikler taşıyor. Bu nedenle halk arasında daha çok “Alaca Camii” olarak adlandırılıyor. Daha önce yıkılan Kâmil Ahmed Paşa Mescidi’nin yerine, 1816 yılında Süleyman Paşa tarafından yaptırılmış. Cami, kuzeyden güneye doğru meyilli bir arazi üzerine kurulmuş. Kuzey taraftaki giriş yüksek tutularak, kottan kalan güney cephesine yükseklik kazandırılmış ve caminin alt tarafına on dükkândan oluşan bir çarşı yapılmış. Cami içerisinde mihrap duvarı hariç, ahşap direklere oturan U şeklinde bir mahfil ve minberde, iç ve dış duvar yüzeylerinde 19. yüzyıla ait kalemişi süslemeler bulunuyor. Her vakit kalabalık bir cemaati olan cami, Travnik müslümanlarının buluşma yeri. Cami çarşının merkezinde bulunduğu için ticarî ve sosyal hayat bu bölgede yoğunlaşmış. Süleymaniye adeta Travnik’in kalbi gibi. Bu güzel caminin ön tarafında bir şadırvan, doğu tarafında 1839 tarihli bir çeşme ve güneyinde ise iki gözlü bir köprü bulunuyor. Lavsa Nehri üzerinde bulunan ve 1590 yılında inşa edilen köprü halen kullanılıyor.
Süleymaniye Camii’nden sonra biraz daha yükseklere, kalenin bulunduğu tepeye doğru yürüdük. Yürüdüğümüz sokaklar küçük mescitleriyle, çeşmeleriyle ve yemyeşil bahçeleriyle Anadolu sokaklarını andırıyor. Yol üzerinde Osmanlı döneminden kalma Kahvica, Lonçaritça, Varoş,Sumeçe ve Zuliç adlı küçük mahalle mescitlerini de ziyaret ettik. Güvenlik sebebiyle kapıları kilitli olduğu için dışarıdan bakmakla yetindik. Bu küçük mescitlerin neredeyse tamamının planı birbirine benziyor. Savaştan sonra tamir edilen bu şirin mescitler her ne kadar bakımlı olsalar da cemaatsiz oldukları her hallerinden belli. Kaleye varmadan bu bölgede bir de saat kulesine rastladık. Varoş Mahalle Mescidi’ne yakın bir yerde evlerin arasında bulunan kulenin inşâ tarihi ve banisi bilinmiyor. Travnik gibi küçük bir şehirde iki tane saat kulesi bulunması ilginç bir durum. Kanaatimce Varoş Mahallesi’nde bulunan bu kule bir kilisenin çan kulesinden saat kulesine çevrilmiş olmalı. Diğer kule saat kulesi olarak inşâ edildiğine göre küçük bir şehirde iki tane saat kulesi bulunması pek mantıklı bir durum değil gibi geliyor bana.
Türk Tabur Görev Kuvvet Komutanlığı tarafından restore edilmiş
Küçük mescitleri geride bırakıp taş bir köprüden geçerek kaleye girdik. Travnik Müzesi haline dönüştürülen kale üzerinden şehir muhteşem görünüyor. Bir kartal yuvasını andıran Travnik Kalesi içerisinde bir de cami bulunuyor. Kale Camii olarak adlandırılan cami 15. yüzyılda Sultan II. Bayezid döneminde inşa edilmiş. Camiden günümüze sadece minare ve duvar temelleri kalmış. Kaleden şehri kuşbakışı olarak seyrettikten sonra tekrar karşı tarafa geçip, oldukça büyük bir hazire içerisinde yer alan Yeni Cami ile avlusundaki Defterdar ve Silahtar Abdullah Paşa Türbesi’ni ziyaret ettik. Yeni Cami klasik Osmanlı mimarî üslubuyla inşâ edilen Bosna–Hersek’teki en eski camilerden biri. 1549 yılında Hasan Ağa tarafından yaptırılmış. 18. yüzyılda inşâ edilen türbede Defterdar ve Silahtar Abdullah Paşa medfun. Türbe 2003 yılında Bosna–Hersek Türk Tabur Görev Kuvvet Komutanlığı tarafından restore edilmiş. Kapısı kilitli olduğu için caminin içini göremedik. Türbe ve hazirede medfun olan kardeşlerimizin ruhlarına Fatiha okuduktan sonra tekrar şehir merkezine döndük.
Travnik’teki en önemli yapılardan biri de Lasva Nehri kıyısındaki Elçi İbrahim Paşa Medresesi. Fevziye Medresesi olarak da biliniyor. 1705 yılında Hacı İbrahim Paşa tarafından yaptırılmış. 1699 yılında elçi olarak Avusturya’ya gönderilmiş olduğundan elçi unvanına sahip İbrahim Paşa, Timeşvar ve Sofya Beylerbeyliği, Rumeli ve Bosna Valiliği görevlerinde bulunmuş. 1950’li yıllarda yakınından demiryolu geçmesi nedeniyle büyük bir kısmı yıkılan medresede halen eğitim ve öğretim devam ediyor. Eski Travnik müftülerinden Muhammed Efendi ve hanımının medfun olduğu türbe ise medresesinin yakınında küçük bir hazire içerisinde bulunuyor.
Kışlanın kitabesi çeşmeye monte edilmiş
Medreseden sonra Travnik Saat Kulesi’nin de bulunduğu Yukarı Çarşı semtine doğru yürüdük. Caddenin sağ tarafında iki türbe ve bir de tarihî çeşme bulunuyor. Büyük türbede Celal Ali Paşa ve Abdullah Paşa’nın mezarı, diğer türbede ise Mustafa Paşa’nın mezarı bulunuyor. Aynı tarzda inşa edilen her iki türbe de 18. yüzyılın son yıllarında yapılmış. İki türbe arasında bulunan çeşme de aynı yüzyılda yapılmış olmalı. Çeşmede takılı olan Sultan Abdülmecid’in tuğrası ve kitabe çeşmeye ait değil. Hurşit Paşa Kışlası’na ait olan kitabe kışla yıkıldıktan sonra çeşmeye monte edilmiş. Kitabede kışlanın 1855 tarihinde inşâ edildiği ve banisinin İsmail Ağa olduğu yazılı.
Türbe ve çeşmenin karşısında, caddenin diğer tarafında ise Mehmed Paşa Medresesi’nin kapısı bulunuyor. 18. yüzyılın ortalarında Bosna Valisi Mehmed Kukoviç Paşa tarafından yaptırılan medreseden günümüze sadece kapı ve birkaç mezar sağlam olarak ulaşmış. Medreseden sonra caddenin biraz daha ilerisinde yine aynı semtte yer alan Hacı Ali Bey Camii’ne doğru yürüdük. Cami, saat kulesiyle aynı park içerisinde bulunuyor. İlk olarak 1757 yılında eski Bosna valilerinden Hacı Mehmed Kukaviç Paşa tarafından yaptırılmış. Daha sonra 1763 yılında yangın geçiren caminin yerine, 1865 yılında Hacı Ali Bey tarafından yeni bir cami inşâ ettirilmiş. Caminin ön tarafında bir çeşme ve yan duvarında ise bir güneş saati bulunuyor. Hemen yan tarafında bulunan saat kulesi ise 18. yüzyılda inşâ edilmiş. Bu bölgede bulunan diğer bir cami de Lukaçka Camii. 1903 yılındaki yangından sonra hasar gören cami Avusturya-Macaristan döneminde tamir edilmiş. Biraz ileride bir park içerisinde bulunan ve oldukça dik çatısıyla dikkat çeken Konator Camii de 17. yüzyılda inşâ edilmiş. 1863 yılında tamir edilen cami daha sonra gördüğü tamiratlara rağmen orijinal haliyle günümüze ulaşmış.
Konator Camii’nden sonra bir arka caddeye geçip Abdülvehap İlhamiye Türbesi’ne doğru yürüdük. Celal Ali Paşa ve Abdullah Paşa türbelerinin arka tarafında yer alan ve 19. yüzyılın ilk yarısında inşâ edilen türbede Abdülvehap İlhamiye’nin mezarı bulunuyor. Türbeden sonra Potur Mahallesi’ne doğru ilerledik. Bu tarihî mahallede de çok eski bir cami ve kahverengi boyalı bir çeşme bulunuyor. Küçük bir hazire içerisinde yer alan cami yakın bir zaman önce restore edilmiş. Ön tarafında yer alan çeşme, kitabesine göre Travnik hanedanından Derviş Paşa’nın validesi Ayşe Hanım tarafından 1862 yılında yaptırılmış. Travnik’teki son ziyaret yerimiz ise Elçi İbrahim Paşa Medresesi’nin karşı tarafındaki tepenin yamacında bulunan Nakşibendî Tekkesi. Tekkenin bulunduğu dar sokağın bir ucu tarihî iki gözlü köprüye çıkıyor. Tekke giriş kapısı üzerinde yer alan kitabeye göre Muhammed bin Ömer Efendi tarafından 1764 yılında yaptırılmış. Halen aslî fonksiyonunu devam ettiren tekkenin nur yüzlü bir şeyhi var.
Akşam namazı sonrasında Süleymaniye Camii’nde tanıştığımız Travnikli Amar adlı bir genç, gezimiz süresince bize mihmandarlık yaptı. Travnik’i çok iyi bilen Amar zeki bir genç. Aynı zamanda bilinçli bir müslüman. Amar sayesinde şehri kısa bir sürede gezdik. Travnik’i, gökyüzünde hiç eksik olmayan beyaz güvercinlere emanet edip, bir sonraki durağımız olan Zenica’ya doğru yolumuza devam ettik.
Ahmet Kuş