Kitabın ortasından…

Gezi Parkı olayları esnasında, meselenin ‘ağaç’ olmadığını, yazılarımızda ve sosyal medyada dile getirdik. Olan biteni, bir yandan Balkan halklarına izah etmeye, diğer yandan Balkanlardan gelen desteği Türkiye kamuoyuna ulaştırmaya çalıştık.

Mecliste grubu bulunan hiçbir partiye oy vermemiş ve iktidar partisini çokça eleştirmiş biri olarak, seçilmişlerin yanında yer aldık. Çünkü Gezi Parkı kalkışması, sadece bir partiyi ya da onun liderini hedef almıyordu.

Asıl hedef, milli iradeydi. Hafızasını tazeleyen Türkiye’nin ayağa kalkmasını engellemekti. Türkiye’nin bağımsızlığı idi.

ayhandemir0001 destek veren birçok insan, bilerek ya da bilmeyerek, bu gayretin bir parçası oldular. Çok şükür ki, maksatlarına ulaşamadılar. Fakat denemekten de vazgeçmediler.

Dershaneler meselesi ve 17 Aralık Operasyonu yarım kalmış bir hesaplaşmanın devamı olarak devreye sokuldu. Bir başka ifadeyle, senaryo ve oyuncular değişti ama hedefler değişmedi.

Haliyle bizim duruşumuz da değişmedi. Devlet iradesini zayıflatmaya ve millet iradesini yok saymaya yönelik, her türlü niyet ve gayretin karşısında yer almaya devam ediyoruz.

Ne var ki, düne kadar Gezi Parkı kalkışmasına karşı duran, bir kısım cemaat mensubu kardeşlerimiz şimdilerde karşı tarafta yer almayı tercih ediyorlar. Hem AK Parti hem de cemaat kontenjanından ‘gemisini yürütenler’ ise derin bir sessizlik içerisindeler. Ne yardan ne de serden geçebiliyorlar.

Bu sadece Türkiye için geçerli bir durum değil. Mevcut tablonun Balkanlara yansıması da aynı doğrultuda. Türkiye’de ve Balkanlarda eli kalem tutan birçok Balkan kökenli gazeteci ve yazar, suskun bir şekilde, bu mücadelenin galibini bekliyor. Balkanlardaki birçok Türk-Boşnak-Arnavut siyasi partisi, STK, cemaat ve hatta Diyanet İşleri mensupları da bu listeye ilave edilebilir.

Garip olan şu ki, bu sessiz güruh, Başbakan Erdoğan ve AK Parti Hükümetinin tüm imkanlardan fazlasıyla istifade ettiler. Her dara düştüklerinde, soluğu Ankara’da aldılar. Başbakan ve Bakanlara, fahri doktora ve ödül vermek için birbirleriyle yarıştılar. Bugün ise sessizliği ya da her iki tarafı idare edebilecek cümleler kurmayı tercih ediyorlar.

Geçtiğimiz hafta Saraybosna’daki Gazi Hüsrevbey Camii’nde, Türkiye ve Başbakan Erdoğan için dua edildi. Uluslararası Saraybosna Üniversitesi öğrencilerinin gayretleriyle gerçekleştirilen duaya, elli dolayında Türk ve iki elin parmaklarını geçmeyecek kadar Boşnak katıldı.

Dua esnasında gözlerimiz, Başbakan Erdoğan’ın destek verdiği Boşnak Cumhurbaşkanı Bakir İzetbegoviç ve eski Cumhurbaşkanı Haris Silayciç’i, SDA Genel Başkanı Süleyman Tihiç’i, Bosna Hersek Diyanet İşleri Başkanı Hüseyin Kavazoviç’i, SDA kurucularından Prof. Dr. Cemaludin Latiç’i, AK Partili belediyelerle ‘kardeş belediye’ olan ve her türlü yardımdan istifade eden Bosna Hersek Belediye Başkanları’nı çok aradı.

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’na, fahri doktora veren Zenitsa ve Tuzla Üniversitesi’nden katılımcılar olur diye düşünüyorduk.

Başbakan Erdoğan’ı ‘İsa Bey İsakoviç Ödülü’ ve fahri doktoraya layık gören İsa Bey İsakoviç Derneği ve Saraybosna Üniversitesi yöneticilerinin de, bu duaya iştirak edeceklerini umut ediyorduk.

Ne yazık ki, hiçbiri o gün orada yer almadılar. Başçarşı’ya gelen neredeyse her Türk yetkili ile aynı karede yer almaya başaran, ‘Türk ve Türkiye sevdalısı’ Gazi Husrev Bey Camii müezzini ya da Başbakan Erdoğan’a düğün davetiyesini sunmak için kapılarda bekleyenler de orada değildi. Duayı yapacak olan Gazi Husrev Bey Camii’nin iki imamı bile son anda vazgeçtiler.

Duadan bir gün önce Bosna Hersek Diyanet İşleri Başkanlığı’na hitaben, Boşnakça bir açık mektup kaleme aldık. Kardeşlik hukukumuza dayanarak kendilerinden, tıpkı Karadağ Diyanet İşleri gibi, dua talep ettik. Mektubumuz, Türkiye Cumhuriyeti’nin Bosna Hersek’teki resmi kurumları tarafından bile dillendirilmeyince, istenen meydana gelemedi.

Bosna Hersek Diyanet İşleri Başkanlığına, malum çevreden, yoğun baskı uygulandığı duyumlarını alıyoruz. Ayrıca Bosna Hersek Diyanetine bağlı imamların, yine malum çevrelerce, maddi ve manevi anlamda giydirilip, kuşandırıldığı da söyleniyor.

Henüz Kosova, Arnavutluk ve özellikle Sancak’tan da güçlü bir ses çıkmadı. Bunun en önemli sebebi, tercih hatalarından kaynaklanan, ‘yanlış adamlar’ ile iş tutulmasıdır.

Gelinen nokta itibariyle, bir hakikati bir kez daha yüksek sesle dile getirmek zorundayız: Hassasiyetlerimizi paylaşmayanlar, derdimizle dertlenmeyenler ve yalnızca nimete ortak olmak isteyenler, bizim temsilcimiz olamazlar.

Yazar: Ayhan Demir Yeniakit.com.tr

Ayrıca Bakınız

Kolinda Grabar Kitarovic

Hırvatistan’da ibretlik seçim

Hırvatistan Cumhurbaşkanlı Seçimleri, kampanya süreci ve sonrasıyla, oldukça ibretliktir Günler bitiyor ama Balkanlar’da seçim bitmiyor.  …