Ağla, Güzel Bosna!

Ne zaman bir “Bosna” bahsi olsa, aklımız gider, yerini bir duygusal tufan, bir hüzün alır. Bosna bize, Boşnaklardan daha fazla katliamları hatırlatır, “Osmanlı Bakiyesi,” “Evlad-ı Fatihan”ı hatırlatır, Sarı Saltuk’un dervişlerini hatırlatır, Ayvaz Dede’yi hatırlatır. Yani Bosna’yı gezer, severiz; ama Bosna’da kendimizi görürüz, Osmanlıyı, kaybolan ihtişamı, Türkiye’nin varlığını görürüz. Cümleler arasında, dükkân isimlerinde, yer isimlerinde, özel isimlerde Türkçeyi arar, Türkiye’yi ararız. Bosna’da 19. yüzyılda kaybolan kendimizi ararız.

 

Çok sevdikleri zambaklı bayrakları dâhil, kimlik belirteci olarak her şeyden kamusal alanda uzak kalan Boşnakların para birimi “KM” (Konvertible Mark) bize “kayme” olarak yansır. Kimimiz KM de demez, “lira” demeyi sürdürür ve bekler ki Boşnaklar, Türkçe ne derlerse anlasınlar. Zaten Arapça her yerde ezanın dili ise, “Boşnakların dili Türkçe değil mi?” diye düşünür. Baktığımız yerler Bosna’dadır, ama biz Türkiye’yi arar, her gördüğümüz benzerlikte sevinir, zar zor Latin alfabesine geçen Boşnakların, “y” yerine “j” kullanmalarını garipseriz çünkü aslında Bosna’da çoğu zaman Bosna’daki Türkiye’yi severiz.

Boşnakların büyük çoğunluğu Türkiye’ye nasıl ki hem içten hem bazen maslahattan dolayı Türkiye’yi severlerse, Türklerin de Bosna’ya hem medyunluk hem bir aşkla sevdikleri aşikârdır. Boşnaklar savaş ve katliamı unutma çabasındayken, Bosna-Hersek’i ziyaret eden Türkler ilk önce katliamları konuşurlar. Katliamlar sırasında Sırpların Boşnakları “Turchin” (=Türkler) diye boğazladıklarını hatırlarındır. Bosna’ya gelenler Bosna’da İstanbul’dan, Safranbolu’dan, Bursa’dan, Kayseri’den, Sivas’tan, Kastamonu’dan mahalleler, evler, davranış tarzları, camiler, köprüler, hanlar, kervansaraylar bulur.

Bosna’ya gelen Türkler, belki Türkiye’de unutulan bazı yemekleri, ev yemekleri sunan “Aşçınica”larda,” kebap-köfte türlerini “cevabinici”lerde, harika Boşnak böreklerini “burekçici”lerde bulur, Türk çayı arar göremez, arada gülümseyerek karşıladığı Boşnak kahvesinin aslında Türk kahvesi olduğunu görür iç geçirir, ama ritüel gibi sunulan kahvenin Türklerin unuttuğu tarzda olduğunu görür. Bakır tepsilerden lokum eşliğinde sunulan kahve fincanının neden kulpsuz olduğunu merak eder ve alelacele yetiştirilen cevaplar imdada yetişir: fincanın dibinde ay-yıldız vardır ve kulpsuz fincanın kulpu yerine geçen başparmak ve işaret parmağının yaptığı hilâl şekli bir batıni kimlik mücadelesini günümüze taşıyan rumuz olur.

Nedense Bosna konusunda IQ’muzdan çok EQ denilen duygusal zekâmız ağır basar. Nedense derken aslında, Bosna’ya aslında aklımız, çıkarımız değil, kalbimizden akan bir sevgiyle yaklaşımlar vardır. Araplar da Bosna’ya gelmesine, İran’ın da Bosna’da varlığı olmasında rağmen,

Boşnak ve Türkler arasındaki bu rabıta bambaşka bir köprü olur. Bosna denilince Fatih gelir aklımıza, tarihimizde medeniyetimizden ve nizamdan çok aradığımız muazzam güç gelir. Her Saraybosna ziyaretinde Tünelde ağlar, her Mostar ziyaretinde köprüden geçişler, köprüden geçen gelinleri, saç bağı

düşenleri, sevdiği kızı hak etmek için köprüden Neretva Irmağına balıklama atlayan insanlar gelir. Mostar Köprüsü, gönlümüzde sadece Mostar’ın Hırvat ve Boşnak taraflarını birleştirmez, bilincimiz o köprüyü bir zaman tüneline götürür ve canlı Osmanlı müzesi görünümündeki Bosna kentleri bizi kendimize ışınlar: Bizdeki Bosna’ya, Bosna’daki bize. Daha Sava ve Uno ırmaklarına gözlerimiz dalmadan hem de…

O nedenle “Hersek” kısmını dahi telaffuz etmez Türkler. Bosna-Hersek Bosna’dır. Bosna’nın tamamı da Türklere Boşnaktır… Türklerin Bosna sevgisi çok anaçtır. Sevgili ötesinde bir anaçlıktır bu.

(Devam edecek)
Metin Bosnak Metin Boşnak

Ayrıca Bakınız

Görmez, Bosna Hersek’in Ankara Büyükelçisi Sadoviç’i Kabul Etti

Diyanet İşleri Başkanı Görmez, “Avrupa’da yükselen ırkçılığın, ötekileştirmenin, yabancı düşmanlığının, İslamofobianın ortadan kaldırılması için Bosna’nın …