? “Meyra”da gerçek bir hikayeyi yazmışsınız. Meyra’nın hikayesi mi size geldi, yoksa siz mi hikayeye gittiniz?
Yılın belli tarihlerinde “İncir Kuşları” romanımın izinde Bosna’ya kültür gezileri düzenliyorum. Okurlarıma bu gezide bizzat eşlik ediyorum. Tabii bizlere orada yaşayan bir rehber arkadaş da eşlik ediyor.
Bu rehber arkadaşımız bir gün bizi güzergahın dışına çıkarıp Zenitsa yakınlarındaki Ahmiçi Köyü’ne götürdü. İşte orada Abdulah Ahmiç ve cami hocası Mahir Husiç’le tanıştım.
O gün anlattıkları hikaye beni derinden sarstı.
? Sizi etkileyen şey neydi?
O kadar acı hikayeler vardı ki. O gün işittiklerimden sonra sanki yüreğime dikenli bir tel dolandı. Köyde yaşayan bir avuç Müslüman Boşnak, Hırvat komşuları tarafından hunharca katledilmişti. Hatta komşuları camilerini bile yakıp yıkmış. Bu katliamın adını da “48 Saat Kül ve Duman” koymuşlar. Beni en çok şaşırtan şey de, bu katliamı Sırpların değil de Hırvatların yapmış olmasıydı. Oysaki bu zamana kadar biz hep Sırpların yaptığı katliamları biliyorduk. Romanda hem Sırpların hem de Hırvatların 1992-95 yılları arasında Müslüman Boşnaklara yaptıkları katliama tanıklık edeceğiz.
MEYRA’NIN HİKAYESİNİ DİNLERKEN İNSANLIĞIMDAN UTANDIM
? Romanda sadece Meyra’nın değil. pek çok kadının tüyleri diken diken eden hikayelerini anlatıyorsunuz. Onlarla nasıl iletişime geçtiniz?
O gün Abdulah Bey’i dinlediğimde çoktan Ahmiçi Köyü’nün hikayesini yazmaya karar vermiştim. Kültür gezisine katılan okurlarımı İstanbul’a uğurladıktan sonra Bosna’da kalıp Ahmiçi Köyü’ne geri döndüm. Cami hocası Mahir Bey beni köyde yaşayan savaş mağduru kadınlarla tanıştırdı. Onlarla yüz yüze görüşmeler yaptım. İşte o yüz yüze görüştüğüm kadınlardan biri Meyra’nın hikayesini anlattı bana.
Hemen sonrasında da kendimi Srebrenitsa’da buldum.
? Meyra’yla tanışma süreciniz nasıl oldu?
Ahmiçi Köyü’nden Srebrenitsa’ya geçtiğimde Meyra’ya geleceğimi haber vermişlerdi. Beni orada bekliyordu.
Onun ve ailesinin hikayesini bir de Meyra’nın ağzından dinledim.
Yeri geldi yüreğimi ateş sardı, yeri geldi yüreğim buz kesti. Romanı okuyanlar bu sözlerle neyi kastettiğimi daha iyi anlayacaklardır. Meyra gerçekten de sıra dışı bir hikayenin kahramanı. Onun hayatını dinlerken insanlığımdan utandım. Çünkü onda bir insanın ruhuna sıkılmış kurşunları gördüm.
KIZ KARDEŞİNE VERDİĞİ SÖZÜ TUTTU
? Meyra size yaşadığı her şeyi bütün çıplaklığıyla anlattı mı peki?
Bence yaşadıklarını fazlasıyla anlattı. Bilemiyorum, belki de kız kardeşine verdiği sözü yerine getirmiş oldu.
? Ne sözü?
Kız kardeşi esir tutulduğu evde ölmeden önce Meyra’dan bir söz vermesini istemiş. Ona demiş ki, “Eğer buradan sağ kurtulursan, insanların neler yaşadığımızı bilmelerini istiyorum. Sırpların bize yaşattıkları unutulmasın. Tarih sayfalarına yazılsın. Şimdi söz ver bana! Ne olursa olsun yaşadıklarımızı bütün çıplaklığıyla herkese anlatacaksın.”
Meyra galiba kız kardeşine verdiği sözü tuttu. Bana başından geçenleri bu yüzden anlattı sanırım.
? Romanınızda ayrıca Srebrenitsa soykırımına dair bir sürü detay var. Bütün bu bilgilere nasıl ulaştınız?
Her zaman yazar olmak isteyen genç arkadaşlara şunu söylüyorum: “Gidip görmediğiniz bir yerin hikayesini asla yazmayın.”
Ben bir yazar olarak hikayenin geçtiği yerleri gidip geziyorum, o insanlarla yüz yüze görüşmeler yapıyorum. Çünkü ruha dokunan detaylar insanların yüreklerinde, bir kılıf içinde saklı bence. Yoksa Google’ın sayfalarında değil.
? Romandaki savaş mağduru kadınların hikayeleri çok sarsıcı…
Hem de fazlasıyla. Çünkü savaşın esas mağduru kadınlar. Hatta romanda kahramanlardan biri şöyle sesleniyor: “Kadınları hayata ortak olmayan bir millet öksüzdür. Keşke bu savaşa biz kadınlar ortak olmasaydık. Boşnak erkekleri öksüz kalsaydı.”
Düşünün ki zavallı kadın savaş sırasında neler yaşadı da bu şekilde konuşuyor.
? Bosna’da ne kadar süre kaldınız?
Aylarca. Tabii arada gidip gelmelerim de oldu.
YAZARKEN KENDİMİ ÇOK ÇARESİZ VE YALNIZ HİSSETTİM
? Biraz da yazım sürecinden bahseder misiniz?
İlk kez bir romanımı yazarken kendimi Boşnaklar gibi çok çaresiz ve yalnız hissettim. Bunun iki nedeni vardı. Birincisi, annemizi kaybettik. İkincisi de, babamızı. Onların ardı ardına göçüp gitmeleri bizi bir hayli üzdü. Bu yüzden acılarımın içinde acı dolu bir hikayenin romanıdır “Meyra”.
? Nasıl toparlanıp yazdınız peki?
Bazen Hakk’a sığındım, bazen de kelimelerin sihirli dünyasına. Hatta kelimelerin sihirli dünyasına öyle bir sığınmışım ki, tekrar gerçek yaşama döndüğümde elimde 600 sayfalık bir roman vardı.
YAZMA BECERİSİ OLAN HERKES AŞK ROMANI YAZABİLİR
? Hiç gerçek hikayelere dayanmazsanız, yine bir aşk romanı yazabilir misiniz?
Sadece ben değil, yazma becerisi olan herkes aşk romanı yazabilir. Bunun için illa aşık olmak, gerçek bir aşk hikayesi bulmak gerekmiyor.
? Yazmak için ilham gerekli mi?
Bence ilham da gerekmiyor. Bir yazarın ilhama değil, hayale ihtiyacı vardır. Tabii bir de disipline ve sabırlı olmaya.
BİR ÇOCUK KİTABI ÜZERİNDE ÇALIŞIYORUM
? “Meyra”dan sonra okuyucularınızı nasıl bir roman bekliyor?
Doğrusu henüz karar vermedim. Ama şu sıralar bir çocuk kitabı üzerinde çalışıyorum. Bence çocuklarımız iyi bir kitap okumayı hak ediyor. Kitapçı raflarına baktığımda karakterden çok tip ağırlıklı çocuk kitapları var. İstiyorum ki bir Keloğlan gibi, bir Cin Ali gibi okuyabilecekleri karakter kitaplar olsun.
Kaynak: Hürriyet
Kaynak: Haberler.com