Bu yıl Bosna Hersek’te yaşanan savaşın 20. yılı. İlk bomba patladığında doğan çocuklar bugün 20 yaşında. Ülkenin başkenti Sarajevo, 872 gün süren Leningrad Kuşatması’nın ardından dünya savaş tarihinin en uzun süren kuşatmasını yaşamış bir kent. Yaklaşık 4 yıl boyunca, 44 ay süreyle kuşatma altında kalan kente savaş sırasında günde ortalama iki bin bomba düştüğü söyleniyor. Aradan geçen bunca yıla, binalarda yapılan onca onarıma karşın sıvalar kurşun izlerini yok etmeye yetmemiş Sarajevo’da.
Kuşatmanın 20. yılı nedeniyle başkent Sarajevo’da birçok etkinlik düzenlenmiş bu yıl. Etkinliklerin yanı sıra açılan sergilerde de savaşın tanığı fotoğraflar ve kısa film gösterileri sunuluyor. Tarih Müzesi’ndeki daimi sergi, Başçarşı’da açılan “The Siege – Kuşatma” adı verilen sergide savaşa ilişkin fotoğraflar ve kısa belgeseller gösteriliyor ziyaretçilere.
Yine Başçarşı’da İsa’nın Kutsal Yüreği Katedrali’nin hemen karşısında yer alan binada “Galerija 11/07/95 Serebrenica Exhibition” isimli, oldukça etkileyici bir sergi var. Fotoğraf sanatçısı Tarık Samarah’ın Srebnenica’daki kamplarda ve bulunan toplu mezarlarda çektiği belge niteliğindeki fotoğraflardan oluşan daimi sergi gezenleri derinden yaralıyor.
Tünel: Ülkenin kaderini değiştiren yapı
Ağustos ayında gittiğimiz Bosna Hersek’te özellikle Sarajevo’da kuşatmayı anlatan sergileri gezerken aklıma “Tünel” geliyor. Daha önceki ziyaretlerimizde gittiğimiz tünelin bugün ancak 25 metrelik kısmı açık. Üzerindeki iki katlı ev ise savaş müzesine dönüştürülmüş. Evin sahibesi Şehide Kolar bükülmüş beli, yüzünde yaşadıklarının acısıyla sessizce oturuyor evin bahçesinde, kimi zaman gelen konuklara savaşta yaşadıklarını anlatıyor…
Tünel, kuşatma sırasında son derece büyük önem taşıyan bir yapı. Havaalanının altından geçen tünel sayesinde savaşın seyri Boşnaklar lehine dönmüş. Kuşatma, tünel sayesinde kırılmış. “Savaşın 20. yılında ülkenin kaderini değiştiren, savaşı Boşnakların lehine çeviren tünelde bir etkinlik var mıdır?” diye merak ediyorum. Bosna Hersek Fahri Konsolosu Ahmet Kemal Baysak sayesinde tanıştığım, Tüneli yaşama geçirenler arasında yer alan Doç. Dr. Nedžad Branković’e sormalıyım..
Branković’le Sarajevo’da, kendisine ait inşaat firmasının ofisinde buluşuyoruz. Nedžad Branković, inşaat yüksek mühendisi. Sarajevo Üniversitesi’nin Ulaştırma Bölümü’nde lisans ve doktorasını tamamlamış. Bugün aynı üniversitenin Komünikasyon ve Trafik Fakültesi’nde “Ulaştırma İletişimi” konusunda ders de veriyor. Nedžad Branković uzun yıllar ülkesinin demiryollarında çalışmış, genel müdürlük görevini üstlenmiş. Hatta TC Devlet Demiryolları ile bir çok ortak proje yapmış. 2002 – 2007 yılları arasında Federasyon Ulaştırma Bakanlığı, 2007 – 2009 arasında da Bosna Hersek Federasyon Başbakanlığı görevini üstlenmiş.
Doç. Dr. Branković’le bir araya geldiğimizde önce kuşatmanın 20. yılında tünelde ne tür etkinlikler düzenlendiğini soruyorum. Soruma gülerek,”Benim bildiğim kadarıyla tünelde bir anma etkinliği yapılmadı. En azından benim katıldığım bir etkinlik olmadı” yanıtını veriyor. Şaşırdığımı görünce, “Ne yazık ki bizim burada durum biraz farklı bugün. Gençler geçmişe ait pek bir şey bilmiyor. Tarihimize biraz soğuk bakıyoruz. Burada iş bizlere düşüyor. Aileler ne kadar anlatıyorsa gençler o kadarını biliyor. Ancak bildiğim kadarıyla burada bir lise 1993-2013 yıllarını, savaş sırasında yaşananları anlatan bir belgesel hazırlıyor öğrencileriyle birlikte. Savaşı unutturmamak adına yapılan bu çalışmaya çok seviniyorum” diyor.
Branković savaş bittiğinde gösterdiği başarılar nedeniyle Bosna ordusunca Altın Zambak ödülü almış. “Tünel sizin için ne ifade ediyor?” diyorum…”Büyük bir ders, deneyim olmuştur yaşamımda. Eğer kalkıştığınız işte bir inanç varsa bunun değeri için paha biçilemez. Tünel de böyle…” karşılığını veriyor.
Bugün tünel, Bosna Hersek’te gezilip görülmesi gereken yerler içinde ilk sıralarda yer alıyor. Oysa tünelin 1992-1996 yılları arasında halk için önemi bambaşka. Bir askeri proje olarak hazırlanan 760 metre uzunluğunda, 1 metre genişliğinde, kimi yerlerde yüksekliği 2 metreyi bulan tünel için çalışmalar 1992 yılı Aralık ayında başlıyor. Havalanının altından geçecek tünel için ilk kazma 1993 Mart’ında vuruluyor, Nisan ayında tempolu çalışma başlıyor. Temmuz ayında da inşaat sona eriyor.
1992 yılında askerler, havaalanının 460 metre genişliğindeki pistini geçmek için 1200 metre uzunluğundaki açık alanı ancak koşarak geçebiliyormuş. Kimi zaman BM askerleri pisti geçmeye çalışan Bosna Hersekli askerleri yakalayıp geri gönderiyormuş. Sırpların açtığı ateş yüzünden pisti geçmeye çalışan yüzlerce kişi hayatını kaybetmiş. Nedžad Branković, tünelin yapımı sırasında kontrol için 24 kez pistten koşarak geçmiş. Son geçişinde BM askerleri tarafından yakalanıp dövülmüş ve üç kaburgası kırılmış. Sonra geri gönderilmiş.
Savaş başladığında Bosna Hersek Ordusu’nda asker olan Nedžad Branković, bir yandan tünelin ve havaalanının şemasını çiziyor, bir yandan da o günleri anlatıyor:
“Kent tamamen abluka altındaydı. Havaalanını Birleşmiş Milletler (BM) askerleri kontrol ediyordu. Çıkış yolu aranıyordu. Askerliğe başladığımda General Raşid Zorlak göreve çağırarak tünel konusunu anlattı. ‘Yapabilir misiniz?’ diye sorduğunda hiç tereddüt etmeden ‘Elbette, yapabilirim’ dedim. O zaman 30 yaşındaydım. İnşaat deneyimlerin vardı, ama o kadar da fazla değil. ‘Elbette yapabilirim’ derken ne tür problemlerle karşılaşabileceğimi bilmiyordum. Gerçekten çok zorluklar yaşadık. Rahmetli başkanımız Izetbegovic’in desteği ve yardımları olmasaydı bunu yapamazdık.”
Tünelin kazı çalışmalarının havaalanının iki tarafında birden başladığını, günde ancak 3 – 3,5 metre kazabildilerini belirtiyor Branković. Son derece teknik bir iş olan tünelin yapımı sırasında çalıştıkları birliğin özel bir birlik olduğunu anlatan Nedžad Branković, çalışmaların büyük bir gizlilikle yapıldığını ve sır gibi saklandığını söylüyor:
“Tünel çalışmasına siviller hiç yaklaştırılmıyordu. Her türlü eleman askerlerden sağlanıyordu. Her iki taraftan tünel ekibimizde çalışanların sayısı 100 – 120 kişi arasında değişiyordu. Dört gruba ayrılmıştık ve 24 saat hiç durmadan çalışıyordu bu ekipler. Herkesin yapacağı iş belliydi. Kimi toprağı taşıyor, kimi dışarı atılmasını sağlıyordu. Tünelde iki taraftan kazı işlemi sürüyordu. Karanlığı gidermek için vagonlara ışıklar takılmıştı. Sonra tesisat döşendi. Tünelin içini hafif raylı sistem gibi hazırladık ve vagonlar yerleştirdik. Havalandırma yapıldı. Bittiğinde içinde telefon kabloları, elektrik kabloları ve akaryakıt transferi için petrol boruları döşenmişti.”
Nedžad Branković, tünelin orta yerinde derinliğin eksi 7 metreye ulaştığını söylüyor. Sarajevo’da yeraltı sularının da oldukça yoğun olduğunu belirten Branković, suyun boşaltılması ve tünelin yalıtılması için de çok emek harcadıklarını anlatıyor. Tünelin bugün görülebilen 25 metrelik bölümünün dışındaki bölümün, havaalanının çökmelerden zarar görmemesi için kapatılmış olabileceğini öğreniyoruz. Bu hararetli faaliyetten, uçan kuştan haberdar olan Sırplar’ın nasıl haberdar olmadıklarını da soruyoruz tünelin mimarına. Şunları anlatıyor:
“Elbette biliyorlardı. Bizi bir çok kez de uyarmışlardı. Her görüşmede ‘Tünel inşaatını durdurun’ diyorlardı. Öte yandan sırf Sırplar değil, havalanından sorumlu olan BM güçleri de tüneli yapmamızı istemiyorlardı. Ellerindeki sondaj aletleriyle havaalanını tarıyorlardı, ama tünelin nerede olduğunu kestiremiyorlardı. Dolayısıyla bulamamışlardı. Sırplar kazdığımız toprağın yükseltisinden girişleri görüyor, ateş ediyorlardı. Ama sığınak girişlerini oldukça sağlam yapmıştık. Bizim ekibimizden çok şükür kimse bu tünel inşaatı sırasında yaşamını yitirmedi.”
İki taraftan kazılan tünelin yapımı sırasında, Budmir bölgesi tarafında 11 metre kadar sapma fark ettiklerini anlatıyor Nedžad Branković. Bu büyük sorunu giderirken yaşadıkları güçlükleri ve yoksunlukları anlatıyor… “Bunu düzeltmek, ince hesapları yapmak için bir hesap makinesine ihtiyaç duyuyorduk. Bir hesap makinesi getirdiler. Sharp’ın ekranı kırılmış bir hesap makinesiydi. Ancak onun çalışması için pil sorun oldu. Pilin çalışması için ısıtıyor öyle hesap yapabiliyorduk.” Branković , “Bir ay sonunda 1 santimetre fark bile olmadan iki taraf buluşmuştu.Tünel dünyanın en uzun kuşatmasının yaşandığı Sarajevo’yu yaşama bağlayan bir göbek bağı olmuştu.” diyor.
Tünel için mezarlardaki tahtalar bile kullanılmış
Üstü çelik profil, altı demir döşenen,yanları ise tahtalarla desteklenen tünelin yapımı sırasında savaşın iyice şiddetlendiğini de anlatıyor Nedžad Branković. Barış görüşmeleri sürerken Sırplar’ın kendi planlarını kabul etmeleri için, kendilerini sıkıştırmak için kente bomba yağdırdığını dile getiriyor. 22 Temmuz 1993 günü atılan bomba sayısının 3 bin 700 dolayında olduğunu söyleyen Branković, 26 – 30 Temmuz arasındaki günlerin hayatının en uzun günleri olduğunu belirtiyor. O günlerin sıkıntısını şöyle anlatıyor:
“Sürekli tünelin ne zaman biteceği soruluyordu. Malzeme sıkıntısı had safhadaydı. Kış nedeniyle halk ağaçları kesiyordu ısınmak için. Tünel inşaatı sırasında evlerin çatılarındaki tahtaları bile kullanmıştık. Tünelin bitimine yakın tahta kalmamıştı elimizde. Efendiya’ya (imam) gidip mezarlara konulan tahtaları istedik. ‘Malzeme gelince ilk iş size bunları geri vermek’ diye söz vermiştik. Mezarlara döşenen tahtaları aldık, tünelde kullandık. İnşaatın 26 Temmuz’da biteceğini düşünmüştüm çünkü o gün eşimin doğum günüydü. Ama planladığımdan dört gün sonra bitti.”
Ülkenin kaderi tünelle nasıl değişti?
Tünelin bittiği haberi gelince Cenevre’de kendilerinden sürekli haber bekleyen Izetbegovic’in barış görüşmelerini terk ettiğini söylüyor Nedžad Branković. “Çünkü artık durum bizim lehimize dönmüştü. Bizi güçlü kılan, komutanlarımızın direnmesini sağlayan tüneldi. Gerçekçi olursak tünel olmasaydı ne Bosna’nın ne Sarajevo’nun bir şansı olmazdı. Durum son derece vahimdi, gerçekten de ülkenin kaderini değiştirdi tünel.Tünel sayesinde mühimmat taşınabildi, askerler kente rahatça girip çıkabildiler. Yardım malzemeleri taşınabildi. Tünel hayat getirdi Sarajevo’ya” diye ekliyor.
Tünel projesinin bugün Slovenya ve Hollanda’daki bazı üniversitelerce kriz yönetimiyle ilgili dersler için örnek proje olarak ele alındığını anlatıyor Nedžad Branković. İşletme öğrencilerinin kendisiyle görüşmek için geldiğini belirtiyor. “Anılarınızı yazmayı düşünüyor musunuz?” diye sorduğumda tevazuyla yanıt verirken, “Bize bir görev verildi, biz de yaptık” diyor. Bunun bir askeri proje olarak zaten gün gün kayıt altına alındığını söylüyor.
Bosna Hersek bugün savaşın getirdiği sorunları aşmaya çalışan bir ülke hala. Sohbetimiz sonunda Branković, böylesine ağır sonuçları olan bir savaşı atlatan ülkesinin mutlaka tünelin sonundaki ışığı göreceğini söylüyor, “Benim deneyimlerim gösteriyor ki; bu tünelin sonunda bir ışık var” diyor…
rel=”lightbox”
Saadet Erciyas