Lahey’de yargılanan Sırp Çetnikler Radovan Karaciç ve Ratko Mladiç’e karşılık durumu eşitleme gayretinde olan Sırbistan, İnterpol üzerinden, sürekli kifayetsiz hamleler yapıyor.
Bosna Hersek eski Devlet Başkan YardımcısıEyüp Ganiç ve Saraybosna müdafaasının önemli aktörlerinden Sırp asıllı emekli GeneralYovan Divyak’ı tutuklatma girişimlerinde başarısız olan Belgrad yönetiminin son hamlesi, efsanevi Boşnak komutan Naser Oriç.
Naser Oriç, “12 Temmuz 1992’de, Srebrenitsa yakınlarındaki Zalazye köyündeki 9 Sırp’a karşı savaş suçu işlemek” iddiasıyla, İsviçre Federal Mahkemesi tarafından tutuklandı.
Halbuki, tutuklanmasına gerekçe gösterilen bu suçlamalar ile ilgili, 2006 yılında Lahey’deki eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde yargılanmış ve 3 Temmuz 2008’de beraat etmişti.
•
Tamamen asılsız ve siyasi gerekçelere dayanan bu tutuklama, adalet duvarına çarpıp, çok yakında sonlanacaktır inşallah. Fakat bu vesile ile bir kez daha görüldü ki, her gün bir haber, belgesel ya da gezi programına konu olan, her gün bir Türk diplomatın ziyaret ettiği, Bosna’ya dair bilgilerimiz sadece turistik seviyede.
Oriç’in tutuklanması, Türk medyasında yeterince yankı bulmadı. Çünkü ne onu, ne deAtıf Dudakoviç, Arif Paşaliç, Avdo Paliç veİzet Naniç gibi Bosna’nın diğer kahraman neferlerini tanımıyoruz, bilmiyoruz.
Bosna Ordusu’nun, savaş yıllarındaki, ilk Genelkurmay Başkanı Sefer Haliloviç, 2014 yılında Ankara’ya geldi. Fakat görüşecek bir devlet/hükümet yetkilisi bile bulamadı. Başlı başına bu bile Bosna bilgimizin ne denli sığ ve yanlış kişilere akredite olduğunun açık bir işareti.
Üzülerek söylüyorum ki, sanırım, Naser Oriç ve Sefer Haliloviç ile ilk ve tek röportaj yapan Türk yazılı basın mensubuyum.
•
Prof. Dr. İhsan Fazlıoğlu hocamız ne güzel söylemiş: “Tarih yalnızca ibret alınacak değil, aynı zamanda kuvvet alınacak/devşirilecek bir zemindir.”
Sırbistan’ın, Naser Oriç’in peşini bırakmama sebebi de işte tam burada, tarihte saklı.
3 Mart 1967’de Potoçari’de dünyaya gelen Naser Oriç, 1985-1986 yılları arasında Yugoslavya Ulusal Ordusu-JNA’da bulundu. JNA’dan onbaşı rütbesiyle ayrıldı.
1988’de Zemun’da Polis Eğitim Akademisi’ni tamamladı. Belgrat’taki Savski Venac Polis Merkezi’nde çalıştı.
Başarılarıyla dikkat çeken Naser Oriç, eski Yugoslavya Devlet Başkanı Slobodan Miloşeviç’in özel ekibinde yer aldı.
Sırp milliyetçiliğinin travması haline gelen Kosova Savaşı’nın 600’ncü yılına tekabül eden 28 Haziran 1989 tarihinde Miloşeviç, Gazimestan Ovası’nda toplanan bir milyondan fazla Sırp Çetnik’e hitap ederken, Naser Oriç de oradaydı.
Naser Oriç o günü şöyle anlatıyor: “Miloşeviç ile birlikte Gazimestan’a gittiğimde orada tüm Çetnik işaretlerini gördüm. İşte o zaman Miloşeviç ve diğer Sırp Çetniklerin, Balkanları nasıl bir felakete sürüklediklerini çok net gördüm.”
Artık onun için yapılacak tek bir şey vardır: Bosna’ya dönüp, halka gerçekleri anlatmak. Kosova’da olan bitenleri ve Sırpların silahlanması hakkındaki her şeyi, halka anlattı. Ancak 1992’de Sırp saldırganlığı başlayıncaya kadar kimse ona inanmadı.
Sırp Çetnikler Bosna’ya saldırmaya başlayınca, ‘Torbari’ adlı direniş örgütüyle Srebrenitsa’yı müdafaa etti. Türlü imkansızlıklara rağmen direnişi sürdürdü. Etrafı Sırp bölgeleriyle çevrili olmasına rağmen, Srebrenitsa’yı bir bütün olarak Müslüman bölgesi haline getirdi.
Sırp Çetniklerin korkulu rüyası haline gelen Naser Oriç, Srebrenitsa’nın işgalinden kısa bir süre önce Tuzla’ya gönderildi. Onun Srebrenitsa’dan ayrıldığını duyan Sırplar, saldırılarını yoğunlaştırdılar. Neticesinde, 11 Temmuz 1995’de Srebrenitsa düştü ve soykırım başladı.
Naser Oriç, bu gönderilme olayını şöyle anlatıyor: “Askerlerimiz, sanki bir şey yapacakmışız gibi beni Tuzla’ya çağırdılar. Ama bir şey yapamadık. Srebrenitsa… Bu benim içimdeki en büyük yaradır. Ne kadar yaşayacağım bilemiyorum ama sanırım beni öldürecek tek yara budur.”
Bosnalı yazar İsnam Talyiç, Srebrenitsa’nın Öyküsü isimli eserinde, onun gidişinin meydana getirdiği boşluğu şöyle ifade ediyor:“Naser burada olsaydı, onu kimse aldatamazdı. O, Çetniklerin Srebrenitsa’ya girmesine izin vermezdi. O burada olsaydı kendilerini neyin beklediğini bilen Çetnikler saldırmaya cesaret edemezlerdi.”
İşte böylesine yiğit bir mücahid, bugün İsviçre zindanlarında. Türk Dışişleri ise sessizliğini koruyor.
Ne dediniz?… Türk Dışişleri ile bu meselenin ne alakası mı var?
Cevabı yine Naser Oriç versin: “Biz, beş asır birlikte yaşadık. Sırplar bize hiçbir zaman ‘Müslüman’ olarak seslenmediler. Bizi her zaman ‘Türk’ diye çağırdılar. Türkiye’nin bizim üzerimizde sorumluluğu olduğunu ve Balkanlar’daki varlığını daha fazla hissettirmesi gerektiğini düşünüyorum.”
Yeniakit.com.tr
Ayhan Demir