Fatih’in Bosna Ahitnamesi’nin 550. yılı Ahitname, Bosna fethedildikten sonra burada yaşayan halkın dini özgürlüğünü ifade eden bir belgedir. Belge, 28 Mayıs 1463 yılında Bosna’nın Foynica şehrinde yazılmış ve aslı günümüzde aynı şehrin Fransisken Manastırında saklanmaktadır. Sarayevo’dan 55 km uzaklıkta bulunan manastır görülmeye değer.
Rivayete göre Fatih, Bosna’nın fethini müjdeleyen ahitnameyi bir Nakşî dervişe yazdırmış. Derviş derken; Bosna’nın fethi yaklaşık 77 sene sürmüş. Osmanlıların Bosna’ya ilk girdikleri 1386’dan, 1460’larda Bosna Krallığının son kalelerinin fethine kadar. Yani fetih öyle düşünüldüğü gibi birden gerçekleşmedi. Bosna halkının birden Müslüman olmadığı gibi. Osmanlıların politikası gereği, bir beldeyi fethetmeden önce tebliğ görevini üstlenecek dervişler gönderilirdi. Bosna’da da aynı politika izlendi. Fatih, Bosna’nın toprağını fethetmeden önce, dervişler Bosna’nın gönlünü çoktan fethetmişti. İşi kolaylaşmıştı böylece Fatih’in.
Bosna halkının bu topraklardan göçmesinin önlenmesi, ahitnamenin bir başka önemli noktasıdır. Fatih böyle bir beyanda bulunmamış olsaydı, halkın çoğu başka ülkelere göç ederdi. Bugünkü Türkiye’nin Bosna ile çifte vatandaşlık anlaşmasının olmamasını Fatih’in politikasına mı bağlamalı? Neden olmasın? Amaç aynı; Bosna halkı ait olduğu yerde, Bosna’da kalsın. İzlenen bu politikayı saygıyla karşılıyoruz.
1948’de ilan edilen İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinden 485 sene önce yazılan ahitnameyi ilk insan hakları beyannamesi olarak görenler de var. İkisi de dünya tarihinde önemli yer tutarlar ama ilk olamazlar. Konudaki ilk örneği ilk insanın yaratılmasında saklı. Açıkçası, 1948 yılındaki evrensel beyanname ile Fatih’in ahitnamesi arasında İgman Dağı kadar fark var; biri sadece yazılı olarak mevcut, diğeri aynı zamanda uygulandı. 1948’den bu yana sadece Filistin’de hayatını kaybedenlerin sayısı ne kadardır acaba?
Biz en iyisi Fatih’i dinleyelim:
‘Ben ki Sultan Mehmet Han’ım; sıradan ve seçkin bütün insanlar tarafından bilinsin ki, bu padişah buyruğunu ellerinde bulunduran Bosnalı ruhbanlara büyük bir lütufta bulunarak şunları buyurdum:
Adı geçenlere ve kiliselerine hiç kimse engel olmayacak ve sıkıntı vermeyecektir ve onlar sakınmaksızın ülkemde yaşayacaklardır. Ve kaçıp gidenler bile güven içinde olacaklardır.
Gelip ülkemizde korkusuzca oturacaklar ve kiliselerine yerleşeceklerdir. Ne ben, ne vezirlerim, ne kullarım, ne uyruklarım, ne de ülkemin bütün halkından hiç kimse adı geçenlere -kendilerine ve canlarına ve mallarına ve kiliselerine ve dışarıdan ülkemize gelenlerine-dokunmayacak, saldırıp incitmeyecektir. Yeri, göğü yaratan Rızıklandırıcı adına ve Kur’an adına ve ulu Peygamberimiz adına ve yüz yirmi dört bin peygamber adına ve kuşandığım kılıç adına yemin ederim ki, bu kişiler emrime itaat ettikleri sürece, bu yazılanlara hiç kimse uymamazlık etmeyecektir.
Böyle biline.’