Bosna savaşı sırasında, 1995 yılı Temmuz ayında, soykırımın işlendiği Srebrenitsa’daki ”Savaş Hastanesi”nde cerrahlık yapan Pilav, o günlerde yaşadıklarını AA’ya anlattı: ”Srebrenitsa’da bebekler açlıktan, yetişkinler ise acıdan ölüyordu”
Avrupa’da, İkinci Dünya Savaşı’nın ardından yaşanan en büyük insanlık trajedisi olarak kabul edilen Srebrenitsa soykırımının yaşandığı dönemde ve Bosnasavaşının başından itibaren, Srebrenitsa Savaş Hastanesi’nde cerrah olarak görev yapan İliyaz Pilav, yaşanan o acı günlerle ilgili, “‘Srebrenitsa’da bebekler açlıktan, yetişkinlerise acıdan ölüyordu” dedi .
Srebrenitsa’yı en son terkedenlerden biri olan Pilav, hastanedekilerin tahliyesi tamamlandıktan sonra, Srebrenitsa’nın 11 Temmuz 1995’te düşmesinin ardından şehirden ayrılan son Bosna Hersek Cumhuriyeti Ordusu (Armija RBİH) askerleriyle birlikte Srebrenitsa’dan çıktığını söyledi.
Soykırımdan sağ olarak kurtulmayı başaranların büyük acılar yaşadığını ve aradan geçen zamanın dahi bu acılara ilaç olamayacağını söyleyen Pilav, “Benim hayatımda Temmuz 1995 öncesi ve sonrası olmak üzere iki bölümden oluşuyor” dedi. Srebrenitsalılar’ın “cesur doktor” olarak adlandırdıkları ve savaş döneminde doktorluğun yanı sıra Bosna HersekCumhuriyeti Ordusu’nda askerlik de yapan Pilav, Srebrenitsa soykırımının sadece 1995 yılı Temmuz ayında işlenmediğini söyledi.
Pilav, “Srebrenitsa ve Drina Nehri bölgesinde soykırım işlenmeye 1992 yılında başlandı. Bu bir nevi sessiz soykırımdı. 1995 yılında yaşananlarla öncesinde yaşananları ayıramayız. Srebrenitsa’daki olaylar 1992’den itibaren başlamıştı” diye konuştu.
Hayatındaki en zorlu dönemin, savaş dönemi olduğunu belirten Pilav, “Bu dönem, 1992-1995 yılları arasını kapsıyor. O dönemde yaşananları anlatmak dahi çok zor. Mesela bir top mermisi bir aileyi yok ediyordu, bebekler gözünüzün önünde açıklıktan ölüyordu. Doktor olarak, böyle anlarda kendinizi güçsüz hissediyorsunuz. Ama bu güçsüzlük hissi ne yapacağınızı bilmemenizden değil, elinizde müdahale edecek alet olmayışından” ifadelerini kullandı.
Pilav, kendisi için savaşın en zor dönemlerinin, ilk kışın yaşandığı 1992 yılı sonları ve 1993 yılı başları olduğunu belirterek, şunları söyledi:
“Aklımda her zaman hastaneye getirilen 2-3 yaşlarındaki iki bebeğin ölümü geliyor. Bu ikiBebek, yeterince beslenmedikleri için komaya gird ve hayatlarını kaybetti. Aynı zamanda, yaşları ilerlemiş birçok kişi de açlık nedeniyle hayatını kaybediyordu. Ancak, o iki bebeğin görüntüsünü aklımdan çıkaramıyorum.”
Pilav, savaş döneminde görev yaptığı hastaneye yaklaşık 4 bin yaralının geldiğini ve bunların birçoğunun tedavi edilerek hayatta kaldığını söyledi.
Srebrenitsa’daki hastanede çalışan doktorların ellerindeki imkansızlığa değinen Pilav, insanların acıdan öldüklerini, imkansızlıkları nedeniyle ampütasyonları ve diğer ameliyatları narkozsuz bir şekilde canlı canlı yaptıklarını dile getirdi.
Pilav, “Bir seferinde, bir yararlının karnını anestesiziz açmak zorunda kalmıştık. Anestezimiz yoktu. İnsanlar acıdan ölüyordu. Acıların neden olduğu şok tıpta bilindik bir şeydir ve bu acılar kalp krizine ve yaralının hayatını kaybetmesine neden olabiliyor. Müdahale etsek mi, ya başarırsak ikilemi arasında kalıyorduk. 1993 yılının başından itibaren, hiçbir tıbbi malzemeye, anesteziye, ilaca sahip değildik” diye konuştu.
Avrupa’da, İkinci Dünya Savaşı’nın ardından yaşanan en büyük insanlık trajedisi olarak kabul edilen Srebrenitsa soykırımında, Birleşmiş Milletler (BM) tarafından güvenli bölge olarak ilan edilen Srebrenitsa’da, Ratko Mladiç komutasındaki Sırp askerler 8 bin 372 Boşnak erkeği öldürmüştü.
AA